Mehmet Akif Ersoy

20-12-1873 - 27-12-1936

  • Said Paşa İ̇̇mamı


Coşar âvîzeler artık, köpürür kandiller;
Bu ışık çağlayanından bütün âfâk inler!
Yalının cebhesi, Ülker gibi, baştan başa nûr;
Nîm açık pencereler, reng ü ziyâdan mahmûr.
Al, yeşil, mâvi fenerlerle donanmış kıyılar;
Serv-i sîmînler atılmış suya, titrer par par.
Dalgalardan seken üç çifte kayıklar sökerek,
Süzülür sâhile, şâhin gibi, yüzlerce kürek.
Bir taraftan bu akın yükseledursun karaya;
Bir taraftan dökülür öndeki saflar saraya.
Rıhtımın taşları, zümrüt gibi, Îran halısı:
Suda bitmiş çemen, üstünde de Sultan Yalısı!

Renk renk açmış o başlar, biriken mahşere bak:
Fes, arâkiyye, sarık, yazma, bürümcük, yaşmak,
Taylasan, takke, nazarlıklı hotoz, âbânî,
Mâvi boncuk, oyanın türlüsü, dal dal yemeni.....
Ama birçokları da’vetli değilmiş, kime ne?
Bu açılmaz kapılar, şimdi, açık her gelene.

Avlu, dış bahçe, harem bahçesi, taşlık, yer yer,
Medd ü cezrin ebedî sâhası: Boy boy siniler,
Ki donandıkça o başlarla, hemen, çepçevre,
Tablalar, aydede çıkmış gibi, başlar devre!

Yayılır baygın, ılık bir buğu, bir tatlı duman;
Çözülür büsbütün âvâre sinirler o zaman.
Kafalar tütsüyü aldıkça döner, mest-i hayât;
İki el bir baş için, kim kime artık? Heyhât!

Orta katlar, sofalar, belli ki da’vetlilere:
Sofralar tahtanın üstünde değil bir kerre;
Bir de, oldukça merâsimle mükellef huzzâr;
Sonra, kalkıp oturanlar bütün ashâb-ı vakàr.

Yatsı bir hayli geçer, çifte ezanlar verilir;
Yazma seccâdeler artık yere, boy boy, serilir.
Doğrulur Kıble’ye herkes, kılınır şimdi namaz;
Derken «âmin! » çekilip arz edilir Hakk’a niyaz.
— Başlayın Mevlid’e!
— Lâkin, hani? Mevlid-han yok!
— Sordurun!
— Hiç de gören bir kişi, bir tek can yok!
— Üsküdar’dan gelecek sözde, olur şey mi ki bu?
Bâri söz verme...
— Adam sen de, bırak meczûbu!
— Bence aynıyle kerâmet delinin gelmediği:
Şu ilâhîcilerin hepsi okur ondan iyi.
— Bilemem.
— Dinlediniz şimdi...
— Evet, çok yüksek...
Ama hazretle kıyâs etmeye gelmez.
— Ne demek?
— O anaç bülbüle eş beslemez artık yuvalar.
— Pek uçurdun, a beyim!
— Yok, ben uçurmam, o uçar.
Sâde bir gelse... Fakat gelmedi, bilmem ki neden?
— Beklemek nâfile, hâlâ ne gelen var, ne giden!
— Harem ağsında haber...
— Anlayabilsek, ne diyor?
— Okuyun, beklemeyin emrini tebliğ ediyor.
Gâlibâ Vâlide Sultan gazab etmiş hocaya...
— Gazab ettiyse, çanak tuttu herif, doğrusu ya.
Bir saray halkını -sultanla berâber- hiçe say;
Bunca da’vetliyi, da’vetsizi beklet bir alay;
«Oyun ettim size; hey sersem adamlar! » diye, gül!
Çekilir nağme değil... Neymiş, anaçmış bülbül!
— Kim bilir, özrü mü var?
Dinleyemem varsa bile!

Başlanır Mevlid’e mu’tâd olan âdâbıyle;
Önce tevhîd okunur, gaşy ile dinler herkes.
O, güzel, sonra, müessir, sekiz on parlak ses,
Kimi yerlerde ilâhî, kimi yerlerde durak;
Kimi yerlerde cemâ’atle beraber coşarak,
Kalan üç bahri terennümle, çekerken «âmîn! »
Ta uzaklarda çakar zulmet içinden bir enîn.
Gecenin kalbi durur; ürperir inler, cinler;
Açılan pencereler, göz kulak olmuş, dinler.
O enîn karşıki sâhilden açılmaz mı biraz,
Sûr-i Mahşer gibi sesler çıkarır, şimdi, Boğaz!
Tutuşur, cebhe-i Sînâ’ya döner, sîne-i cev:
Sanki yüzlerce yanık ney savurur, yer yer, alev!
Kayalardan, kıyılardan bir ateştir çağlar:
Lâhn-i Dâvûd ile inler yine gûyâ dağlar!
Âh o kudsî nefes eşbâha ederken sereyan,
-Karalar vecd ile pür-cûş, sular pür-galeyan-
Dem çekip, dem tutarak etmeye başlar feryâd,
Boğaz’ın her tarafından bir İlâhî inşâd:

«Sultân-ı Rusül, Şâh-ı Mümecced’sin, efendim!
Bîçârelere devlet-i sermedsin, efendim!
Menşûr-i «Le amrük»le müeyyedsin efendim!
Dîvân-ı İlâhî’de ser-âmedsin, efendim!
Sen Ahmed ü Mahmûd u Muhammed’sin, efendim!
Hak’tan bize Sultân-ı Müeyyed’sin, efendim! »
........................................................................

Kesilir, gitgide, tedrîc ile sesler artık,
Aktarır sâhile mevlidciyi bir köhne kayık.
Koşarak, doğruca mâbeyne alır karşı çıkan;
«Nerde kaldın, hoca? der, Vâlide Sultan o zaman,
Sen de kalleşlik edersen, bize eyvahlar ola! »

— Henüz akşamdı ki, gelsem diye, düştüm de yola,
Yürüdüm haylice... Derken -hele sen kısmete bak! -
Öteden karşıma bir yaşlıca hâtun çıkarak,
«Azıcık dursana, oğlum! » dedi. Durdum, nâçar.
— Göğsün îmanlıya benzer, sana bir hizmet var,
Ama reddetme ki, zâten beni mahvetmiş ölüm:
Bir perîşan anayım, dağ gibi evlâd gömdüm!
Kızımın cânı için, bâri bu kırkıncı gece,
Şöyle bir Mevlid okutsam, diyorum, kendimce.
Nasıl etsem? Okuyan çok ya, benim yufka elim...
Hocasın, elbet okursun; hadi oğlum, gidelim.
Ne olur bir yorulursan, hadi, bekletme, günah!
Sen benim yavrumu şâd et ki, rızâen li’llâh,
İki dünyâda azîz eylesin Allah da seni.

Hâtunun sözleri dîvâneye döndürdü beni;
Ne saray kaldı hayâlimde, ne sultan, ne filân;

«Çile dolsun, yürü öyleyse, dedim, oldu olan! »
Size yüzlerce adam Mevlid okur benden iyi,
Ama bîçâre kızın, bağrı yanık, anneciği,
Yoklasın merdini, nâ-merdini, insan diyerek,
Eli yüzlerce heyûlâya deyip boş dönecek!
Fukarânın seneler, belki, siler göz yaşını;
Hangi taş pekse, hemen vurmaya baksın başını,
Elin evlâdına yanmaz parasız bir kimse!
Çâresizdim sizi bekletmede, beklettimse.
— Hoca! der Vâlide Sultan, beni ağlatma, yeter!
Yeniden Mevlid okursun bize, da’vâ da biter.

Hilvan, 15 Haziran 1347 (1931)

'Hürriyeti aldik! ' dediler, gaybe inandık;
'Eyvah, bu bazicede bizler yine yandık! '

Cem'iyyete bir fırka dedik, tefrika çıktı:
Sapsağlam iken milletin erkanını yıktı.

'Turan ili' namiyle bir efsane edindik;
'Efsane, fakat, gaye! ' deyip az mi didindik?

Kaç yurda veda etmedik artık bu uğurda?
Elverdi gidenler, acıyın eldeki yurda!


istanbul
Kanunuevvel 1334
1918

Yeni Eklenen Şairler

Sultan Abdülaziz

1 Şubat 1830 , Pazartesi


Yıldırım Beyazit

10 Mayıs 1354 , Cuma


III.SELİM

24 Aralık 1761 , Perşembe


II. Mahmut

20 Temmuz 1785 , Çarşamba


Yavuz Sultan Seli̇m

10 Kasım 1470 , Perşembe


Hod'lu Noksani

1 Ocak 1922 , Pazar


Necati Bey

30 Kasım -0001 , Pazartesi


Behiştî

30 Kasım -0001 , Pazartesi


İbrahim Nasrallah

30 Kasım -0001 , Pazartesi


Uğur Işılak

15 Kasım 1971 , Pazartesi


Neşet Ertaş

1 Ocak 1938 , Cumartesi


Necmetti̇n Hali̇l Onan

1 Ocak 1902 , Çarşamba


Arif Ay

30 Kasım -0001 , Pazartesi


Cahit Koytak

29 Ocak 1949 , Cumartesi


Atilla ilhan

15 Haziran 1925 , Pazartesi


Yeni Eklenen Şiirler

Hayat/ M T

5 Mart 2024 , Salı - 17:07:42


Bizim Bakkal

2 Mart 2024 , Cumartesi - 20:51:39


İnanmeyom

29 Şubat 2024 , Perşembe - 00:05:49


Gurbet

27 Şubat 2024 , Salı - 22:56:31


Ne Taş Ne Toprak Kaldı

27 Şubat 2024 , Salı - 19:05:21


Böyle Değildi İ̇nsan

26 Şubat 2024 , Pazartesi - 21:46:23


1914…dilimde Hece

26 Şubat 2024 , Pazartesi - 19:52:57


Vefasız

25 Şubat 2024 , Pazar - 22:43:10


Bedir Gazvesi

25 Şubat 2024 , Pazar - 21:38:22


Unutursun

19 Şubat 2024 , Pazartesi - 14:55:36


Anadolu / Mt

19 Şubat 2024 , Pazartesi - 13:21:06


Hayvanlar Davacı Olmuş İnsandan

15 Şubat 2024 , Perşembe - 17:06:31


Hüzünlenirim

11 Şubat 2024 , Pazar - 18:19:00


Dert Etme Dünya

1 Şubat 2024 , Perşembe - 18:33:55


Nefes Arasıdır Koskoca Ömür

30 Ocak 2024 , Salı - 12:44:02