Hz. Ali (r.a.) Kimdir?



Hz. Ali kerremallahu veche, Hicret’ten yaklaşık 22 sene önce milâdî 600 yılında Mekke-i Mükerreme’de doğmuştur. Kaʻbe’nin içinde doğduğu nakledilir.
Hz. Ali’nin (r.a) Ailesi
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in amcasının oğlu, damadı ve dördüncü halifesidir. Babası Ebû Tâlib, annesi Fâtıma binti Esed radıyallahu anha, dedesi Abdulmuttalip’tir. Künyeleri Ebü’l-Hasan ve Ebû Türâb, lâkabı Haydar, ünvanı Emîru’l-Mü’minîn’dir. “el-Murtezâ: Kendisinden râzı olunan, Allah’ın rızâsını kazanmış” ve “Esedü’llahi’l-ğâlib: Allah’ın her zaman gâlip gelen kuvvetli arslanı” gibi lakapları da vardı.
Çocukluğunda hiç puta tapmadığı için daha sonraları كَرَّمَ اللّٰهُ وَجْهَهُ: Kerremallahu vecheh: Allah yüzünü mükerrem kılsın, şereflendirsin!” duâsıyla anılmıştır. Sahabe arasında bu şekilde yâd edilen tek kişidir.
Hz. Ali radıyallahu anh, Ebû Tâlib’in en küçük oğludur. Mekke’de baş gösteren kıtlık üzerine Rasûlullah Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, amcasının yükünü hafifletmek için Hz. Ali’yi radıyallahu anh himayesine aldı ve yetiştirdi. Böylece Ali radıyallahu anh, Beytullâh’ta doğmuş, Beytü Rasûlillâh’ta yetişmiş oldu. 10 yaşlarındayken İslâm ile şereflendi. Hz. Hatice’den radıyallahu anha sonra İslâm’a girmiş, “çocuklardan ilk Müslüman olan kişi” vasfını kazanmıştır.
Hz. Ali radıyallahu anh, Mekke ve Medîne devirlerinde her an Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in yanında oldu. Hicret esnâsında Efendimiz’in sallallahu aleyhi ve sellem yatağında uyuyarak müşrikleri oyaladı ve Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’e zaman kazandırdı. Allah Rasûlü’nün sallallahu aleyhi ve sellem bıraktığı emânetleri sahiplerine teslim ettikten sonra Kuba’da Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’e yetişti.
Hicret’in 5. ayında gerçekleştirilen Muâhât/Kardeşlik akdinde Rasûlullah Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, Hz. Ali’yi radıyallahu anh kendisine kardeş olarak seçti. O bu iltifat ve lutuf karşısında son derece duygulandı ve:
“–Ben Allah’ın kulu, Rasûlullah’ın da kardeşiyim” diyerek sevinç gözyaşları döktü.
Hz. Ali’nin Hz. Fatıma (r.a) ile Evlenmesi
Ali radıyallahu anh, hicrî 2. senenin son ayında Hz. Fâtıma radıyallahu anha ile evlendi. Ona son derece sevgi ve saygı duyardı. Hatta kendi annesi Hz. Fâtıma’ya radıyallahu anha, hanımı Hz. Fâtıma’ya radıyallahu anha hürmet göstermesini ve ona kesinlikle ev dışı hizmetleri gördürmemesini tavsiye ederdi. (İbn-i Abdilber, el-İstîâb, IV, 374)Hz. Ali radıyallahu anh, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in devamlı yanında bulundu ve bütün cihat hareketlerine katıldı. Uhud’da ve Huneyn’de muhtelif yerlerinden yara aldı. Bedir’de sancaktardı. Aynı zamanda keşif kolunun başındaydı, hâkim noktaları tesbit ederek Nebiyy-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’e bildirdi. Bu mevkîleri işgal ederek Bedir’de mühim bir savaş harekâtını başarıya ulaştırdı. 
Bedir Gazâsı’nın başlamasından önce, Kureyşliler ile teke tek dövüşen üç kişiden biriydi. Bu dövüşte, hasmı Velid bin Muğire’yi kılıcı ile öldürdüğü gibi zor durumda kalan Hz. Ubeyde’nin radıyallahu anh yardımına koştu ve onun hasmını da öldürdü. 25 yaşlarında bir delikanlı olarak büyük kahramanlıklar gösterdi. Allah Rasûlü’nün sallallahu aleyhi ve sellem arzusu üzerine, Bedir’de yapılan havuzdan bir kırba ile ashâb-ı kirâma su taşıdı. Burada kendisine “Allah’ın Arslanı” lâkabı ile Bedir ganimetlerinden bir kılıç, bir kalkan, bir de deve verildi.
Hz. Ali’nin (r.a) Çocukları
Hicrî 3. sene Ramazan’ının ortasında oğlu Hasan radıyallahu anh doğdu. 4. sene Şaban ayının 5’inde de Hüseyin radıyallahu anh doğdu. Daha sonra Muhassin isminde bir oğlu ile Zeynep ve Ümmü Gülsüm isminde kızları oldu.
Hz. Ali’nin radıyallahu anh “Zülfikâr” ismi verilen meşhur bir kılıcı vardı. Ucu iki çatallı olan bu kılıcı, Uhud’da gösterdiği üstün kahramanlık, cesâret ve fedâkarlık sebebiyle Rasûlullah Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem hediye etmişti. Münebbih bin Haccâc’a âit olan Zülfikâr, Bedir’de ganimet olarak alınmıştı.
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, Hz. Ali’yi radıyallahu anh bazen Medîne’de yerine vekil bırakmış, bazen de kumandanlık, sancaktarlık, kadılık gibi vazifelerle muhtelif yerlere göndermiştir.
İlmin Kapısı Hz. Ali (r.a)
Hz. Ali radıyallahu anh, ilk üç hâlife döneminde ne bir idârî vazîfe aldı, ne de yapılan savaşlara katıldı. Sadece Hz. Ömer’in radıyallahu anh Filistin ve Suriye seyahati esnâsında Medine’de askerî vâli olarak kaldı. Medine’de ikâmet edip dînî ilimlerle meşgul olmayı diğer vazifelere tercih etti. Kur’an ve hadis konusundaki derin ilmi sebebiyle hem Hz. Ebûbekir radıyallahu anh hem de Hz. Ömer radıyallahu anh bilhassa fıkhî mes’elelerde ona mürâcaat etmişlerdir.
Hz. Ömer radıyallahu anh devrinde devletin bütün hukuk işleriyle ilgilenip âdeta İslâm devletinin fahrî baş kadısı olarak vazife yaptı. Hz. Ömer’in radıyallahu anh şehâdeti üzerine yine devlet başkanını seçmekle vazifelendirilen altı kişilik şûra heyetinde yer alıp, bu altı kişiden en sona kalan iki adaydan biri oldu.
Hz. Osman’ın radıyallahu anh hilâfeti döneminde idarî tavrından pek memnun olmamakla birlikte İslâm devletinin muhtelif vilâyetlerinden gelen şikâyetleri hep bacanağı Hz. Osman’a radıyallahu anh bildirmiş ve ona hâl çareleri teklif etmişti. Hz. Osman’ı radıyallahu anh muhasara edenleri uzlaştırmak için elinden gelen gayreti sarfetti. İsyancıları, teşebbüs ettikleri işten vazgeçirmek için ciddî îkaz ve nasihatlarda bulundu, ancak onların halifenin evini kuşatmalarına mâni olamadı. Hâdise ciddî boyutlara ulaştığında ise evlatları Hz. Hasan ile Hüseyin’i radıyallahu anh halifenin evinin önüne nöbetçi olarak gönderdi.
Hz. Osman’ın şehâdetinden sonra hilâfeti Hz. Ali’ye Hz. Ali radıyallahu anh teklif ettiklerinde, o bu teklifi Talha ve Zübeyr’e yöneltti. Çok ısrar edilmesi üzerine bey‘atı kabul etti.