Hz.Halid Bin Said (R.A)



Halid Bin Said (r.a.) ilk Müslümanlardan ve Hz. Peygamber’in kâtibidir.
Babası Câhiliye döneminde Mekke’nin ileri gelenlerinden, daha sonra da İslâm’ın tanınmış düşmanlarından biri olup Ebû Ühayha künyesiyle tanınırdı.
Hâlid’in Hz. Ali ve Ebubekir’den (r.a.) önce veya Ebubekir’le (r.a.) beraber yahut ondan hemen sonra İslâm’ı kabul ettiği, fakat babasından çekindiği için bunu açıklayamadığı söylenmekteyse de kızı Ümmü Hâlid’in belirttiğine göre Hz. Ali, Ebubekir, Zeyd Bin Hârise ve Sa‘d Bin Ebû Vakkās’tan (r.a.) sonra beşinci Müslümandır.
Bir gece rüyasında korkunç bir ateşin kenarında bulunduğunu, babasının kendisini ateşe atmaya çalıştığını, Resûl-i Ekrem’in de onu belinden kavrayıp kurtardığını görmüştü. Rüyasını anlattığı Hz. Ebubekir (r.a.) Resûlullah’a iman etmesini tavsiye edince Hâlid, Resûl-i Ekrem’in yanına gidip daveti hakkında bilgi aldıktan sonra Müslüman oldu. Ancak babası diğer kardeşleri vasıtasıyla onu yakalatarak feci şekilde dövdü, güneş altında günlerce susuz bıraktı, kardeşlerinin kendisiyle konuşmasını yasakladı.
HABEŞİSTAN’A HİCRET
Hâlid’in (r.a.) dininden vazgeçmeyeceğini anlayınca da onu evinden kovdu. Habeşistan’a hicret başlayıncaya kadar Hz. Peygamber’in yanında kalan Hâlid, yine ilk Müslümanlardan olan karısı Ümeyme (Ümeyne yahut Hümeyne) bint Hâlid (Halef) el-Huzâiyye ile birlikte ilk kafile ile Habeşistan’a hicret etti. Onun ikinci kafile ile hicret ettiği de rivayet edilmektedir. Sonraları Zübeyr Bin Avvâm ile evlenecek olan kızı Eme ile oğlu Saîd Habeşistan’da dünyaya geldiler.
Resûlullah’ın Hâlid’i bir heyetle birlikte Habeşistan kralına gönderdiği ve onun on yıldan fazla bir süre orada kaldığı da söylenmektedir. Hz. Peygamber, Habeşistan’da kocası dinden dönen Ümmü Habîbe’yi kendisine nikâhlaması için Necâşî’ye haber gönderdiği zaman Ümmü Habîbe nikâh için Hâlid’i kendine vekil tayin etmiş, Hâlid de Ümmü Habîbe’yi Resûl-i Ekrem’e nikâhladığını belirtmişti. (İbn Hişâm, IV, 295; İbn Hacer, VII, 652)
Hâlid Bin Saîd (r.a.), ikinci muhâcir kafilesiyle Habeşistan’a hicret eden kardeşi Amr, Ca‘fer Bin Ebû Tâlib (r.a.) ve diğer Müslümanlarla birlikte 628 yılında Medine’ye döndü. Resûlullah’ın Hayber’in fethiyle meşgul olduğunu öğrenince Hayber’e gitti. Hz. Peygamber, cihada katılanlardan izin alarak Hayber ganimetinden Hâlid’e (r.a.) de pay verdi. Hâlid (r.a.) daha sonra Resûl-i Ekrem’le birlikte Umretü’l-kazâ’da, Mekke’nin fethinde, HuneynTâif ve Tebük gazvelerinde bulundu.
BESMELEYİ İLK YAZAN SAHABİ
Hâlid Bin Saîd’in (r.a.) besmeleyi ilk yazan kimse olarak bilinmesi Hz. Peygamber’e nâzil olan ilk âyetleri yazdığını, hatta Habeşistan’a hicret edinceye kadar vahiy kâtipliği yaptığını göstermektedir. Onun Resûlullah’ın bazı fermanlarını kaleme aldığı, Sakīf heyetine verilen fermanı yazdığı bilinmekte, dört halife ile Hâlid ve kardeşi Ebân’ın en fazla kâtiplik yapanlardan olduğu kaydedilmektedir. (Zürkānî, III, 390) Hz. Peygamber, Mekke fethinden sonra henüz Müslüman olmayan kabilelere askerî birlikler göndermeye başlayınca Hâlid Bin Saîd’i (r.a.) 300 kişiyle birlikte Urene taraflarına gönderdi (Vâkıdî, III, 873). 10 (631) yılında Medine’ye gelerek İslâmiyet’i kabul eden Yemen’in Murâd kabilesi reisi Ferve Bin Müseyk geri dönerken Resûl-i Ekrem onunla birlikte gitmek üzere Hâlid’i (r.a.) Yemen’e (San‘a bölgesine ve Mezhic kabilesine) zekât tahsildarı olarak görevlendirdi.
HZ. EBUBEKİR’E (R.A.) MUHALEFETİ
Hâlid ve Amr (r.a.), diğer kardeşleri Ebân ile birlikte hem Resûlullah hem Hz. Ebubekir (r.a.) devrinde önemli hizmetler yaptılar. Hz. Peygamber Amr’ı Hayber, Tebük, Fedek ve Vâdilkurâ gibi yerlere zekât tahsildarı, Ebân’ı da Bahreyn’e vali tayin etti. Resûl-i Ekrem’in vefatını haber alan kardeşler Medine’ye döndüler ve Resûlullah’tan sonra artık bir başkasının memuriyetini kabul etmeyeceklerini bildirdiler.
Hâlid ile Ebân (r.a.) ancak Benî Hâşim’in biatından sonra Hz. Ebubekir’e (r.a.) biat ettiler. Bu sebeple Şîa kaynakları Hâlid’i, Hz. Ebubekir’e fitnenin önlenmesini amaçlayan Hz. Ali’nin (r.a.) zoruyla biat edenler arasında saydığı gibi onun bir cuma günü Ebubekir’i minberden indirmeyi tasarlayan, fakat yine Ali’nin yönlendirmesiyle hilâfeti haksız yere elde ettiğini kendisine söyleyen on iki sahâbîden biri olduğunu, hatta ilk konuşmayı Hâlid’in (r.a.) yaptığını kaydetmektedir. (Bahrülulûm-i Tabâtabâî, II, 332-333; Hasan es-Sadr, s. 353-355)
HALİD BİN SAİD NASIL VEFAT ETTİ?
Hz. Ebubekir devrinde yapılan Suriye savaşlarına üç kardeş birlikte katıldı. Ridde* savaşlarında Suriye’nin doğu taraflarına gönderilen orduya Ebubekir’in Hâlid Bin Saîd’i (r.a.) kumandan tayin ettiği belirtilmektedir. Daha sonra Bizanslılara karşı yapılan Ecnâdeyn Savaşı’nda (13/634) üçünün birden şehid düştüğü, Hâlid’in (r.a.) o sıralarda elli yaşlarında olduğu kaydedilmektedir. Bazı kaynaklara göre ise Hâlid Suriye’deki Mercisuffer Savaşı’nda kumandan olmuş (Halîfe Bin Hayyât, et-Târîħ, s. 120), İkrime Bin Ebû Cehil’in bu savaşlarda şehit düşmesi üzerine mücahitler arasında bulunan karısı Ümmü Hakîm bint Hâris ile Mart 635’te evlenmiş ve aynı gün şehit düşmüştür. (Hâkim, III, 250) Ümmü Hakîm’in, içinde zifafa girdikleri çadırın direğiyle o gün dokuz Bizanslı’yı öldürdüğü rivayet edilir. (İbn Sa‘d, IV, 99; İbn Hacer, VIII, 194) Hâlid Bin Saîd’in (r.a.) Yermük Savaşı’nda (15/636) vefat ettiğine dair rivayet zayıf kabul edilmiştir.
HALİD BİN SAİD’İN (R.A.) YÜZÜĞÜ
Hâlid’in çok güzel bir yüze sahip olduğu, üzerinde “Muhammed resûlullah” yazılı yüzüğü Hz. Peygamber’e kardeşi Amr’ın değil onun verdiği (Hâkim, III, 250), Yemen’in Zebîd bölgesinde bulunduğu sırada muhadramûn şairlerinden cengâver sahâbî Amr Bin Ma‘dîkerib’in “samsâme” adlı ünlü kılıcını kendisine hediye ettiği rivayet edilir.
Hâlid Bin Saîd’in (r.a.) Resûl-i Ekrem’den hadis rivayet ettiği bilinmemekte, ancak hadis kitaplarında onunla ilgili şu olaya yer verilmektedir: Hâlid (r.a.) Resûl-i Ekrem’in huzuruna kabul edilmeyi beklediği bir sırada, kocasından boşanıp bir başka kişiyle evlenen bir kadının yeni kocasını cinsî bakımdan zayıf bulduğu için eski kocasına dönmek isteğini Resûlullah’a anlattığını duymuş, Hz. Peygamber’in huzurunda bu şekilde konuşmanın saygısızlık olacağını düşünerek o esnada içeride bulunan Ebubekir’e (r.a.) kadının bu şekilde konuşmasına engel olmadığı için târizde bulunmuştur. (Buhârî, “Şehâdât”, 3, “Edeb”, 68; Müslim, “Nikâĥ”, 111-112)
Kaynak: Prof. Dr. M. Yaşar Kandemir, Hâlid Bin Saîd, Diyanet Ansiklopedisi