Ah İstanbul. Sanadır yolculuğum sen gurbet olma sakın Silleyi vurur felek hicran düşer sol yana, Geçim derdine bir de, özlemi ekler cana Gurbet alır nazlını yolu yoksa sılanın, Yanar da közü sönmez oy sılada kalanın. Yürek büyür çığ gibi kapılar çaldığında, Umutların yerini hüzünler aldığında, Acılara aldırmaz bülbül eğleyen bağlar, Hezeyana uğramaz yeşil cübbeli dağlar. Posta koymuş yeşile dağlar başında duman, Ahu göz gün karası camları var buğulu, Kim dayanabilir ki ağlar mazi ve zaman...
Ah İstanbul Sanadır yolculuğum sen gurbet olma sakın Gül Sakine gelinin aşkı hüsranda yarab. Eli koynunda kalmış biçare yanmış türab. Sönmez ki, yürek közü yara dermansız yara, Hışımlı derelerde koyar amansız dara. Sular bulanık sanma gelen aslında çamur, Her büzülme kayaya acımaz ki vur ha vur. Kaydı yok gözyaşının çamuru da al eder, Yıldızlar sönük oy oy hal perişan derbeder. Bitimsiz yarınların durgun ah eder zaman, Göz pınarınla ağlar çamur bezgin bir çare, Ömür boyu inletir bu ayrılık pek yaman.
Ah İstanbul Sanadır yolculuğum sen gurbet olma sakın Bulut ağlar zar ile aşklar figana gebe, Hüzün, hasret, sevdalar özde belenen bebe. Gökkuşağa asılı sevgiden salıncağı, Nefesde ayrılığın korudur oyuncağı. Yıldırımlar yüküyle kopar sevda urganı, Bir ömrü talan eder alev topu yorganı. Cehennem kuyusuna fırlatılan bir kömür, Yanar yanar acısı tükenmez mi bir ömür? Bitmek bilmeyen hasret, işte narın sıcağı, Püryanda salıncağı gidip gelir zarınan, Cehennemdir öptüğün artık sönmez ocağı.
Ah İstanbul Sanadır yolculuğum sen gurbet olma sakın Yar yitti gurbet elde eller döver bağrını, Bu derdin hekimi yok iyi etmez ağrını. Köprü gibi çizgiler köprü kurmuş yanakta, Sevdadır pare pare zehir zakkum sunakta. Günden güne büyür zar içten içe sızılar, Kor kalemle yazılmış bağrı yanık yazılar. Damına baykuş tüner hasret türküsü çalar, Eli kınalı gelin, durmaz saçını yolar. Ciğere güm vurulan mühür balta vurması. Bir aslanın ağzında paredir seda sine, Merhem diye yüreğe bıçak sırtı sarması.
Ah İstanbul Sanadır yolculuğum sen gurbet olma sakın Gurbetin treninden gelip de inmemek var. Ayak izinden belli ciğerde dinmemek var. Göbek bağına tutar çaresiz cenin gibi, Her kırpılış yılana yem olan tenin gibi. Sevginin sunumları demet demetti amma, Sönermiş ilk akşamdan yıldızları muamma. Azrail’le yarışır candan dökülen öz ses, Gam yükün arkadaşın çıkmak istemez nefes. Yapılan bu yolculuk bebeklerinde gözün, Varılacak sır yere telaşla seyri âlem. Elediğin gözyaşı baki kalansa hüzün.
Ah İstanbul Sanadır yolculuğum sen gurbet olma sakın Seherde iner bağa çiy tanesi yok feri. Ağlayan bir yetim var ayrılık alın teri. Kim bilir hüsranını azar bağrın zar ile, Bir çekirdeğe saklı anlatımı zor dile. Kayıkçı küreğine bağlı sökümü bitmez, Köz olur yanar yara özde dumanı tütmez. Bulutlardan fırlayıp minareye saplanış, Yine yine ızdırap düğümlenip toplanış, Yüksekten dikenlerin yumağına düştüğün, Zerre zerre şavkına düşen gece karası Çizikler yama tutmaz, yetmez sana piştiğin.
Ah İstanbul Sanadır yolculuğum sen gurbet olma sakın Vah dinlemez olaydım bu aşkın masalını, Yirmide el kınalı yonar mıydı salını. Verdiği her nefeste lavdı bana savrulan, Yıllardır tükenmedi ciğer oldu kavrulan, Doğduğumda öğrendim acısını okların. Gözler şahit yirmi de başa düşen akların. Göz göz oldu yüreğim kan damlatır izlerim, Garibin yaktı zarı tutmuyor bak dizlerim. İstemem masalları can özüm dağlatmayın. Hiç kavuşma olmuyor umutsuz bekleyişin. Sonu hüsranla biter ne olur ağlatmayın.
Ah İstanbul Sanadır yolculuğum sen gurbet olma sakın Yâri çalan gurbete sinelerden kin damlar. Sıtma tutar yazlarda tükenmez dertle gamlar. Ninnimdi iniltiler güneş uyumuş erken, Az uykuya dalardım kavuşma olsun derken, Hazan düşer geceye sevdayı taze tutar. Vuslat olur seksende Leyla’yı toprak yutar. Ana yatırma beni yatırma dizlerine, Bağrı yanık masallar bulama sözlerine, Göçerim yıkıklardan sarılırım boynuna, Çocuk olur ağlarım hatırlarım geçmişi, Geçersem sokaklardan girerim ah koynuna.
Ah İstanbul Sanadır yolculuğum sen gurbet olma sakın Bağrı yanık türküler köyümde çalıyormuş. Bir dinleyen bir daha gözleri dalıyormuş. Ah İstanbul'um gurbet olma sen inadına, Dualar tuttururum dileğimle yadına. Hacer gibi susatır kandırmaz sular seni, Meçhulde acımasız gurbet yılların kini, Yıldırımlar çakılır umut biter yaslanır. Unutulmaz aşklara ad yazdıranlar var ya, Onlar bile hasreti bu sevdayı kıskanır.