Girip büthâneye kılsan tekellüm cân bulur şeksiz
Musavvirler ne sûret kim der ü dîvâne yazmışlar
Muharrirler yazanda her kime âlemde bir rûzî
Bana her gün dil-i sad-pâreden bir pâre yazmışlar
Yazanda Vâmık u Ferhâd u Mecnûn vasfın ehl-i derd
Fuzûlî adını gördüm ser-i tumâre yazmışlar
Fuzuli
GAZEL İNCELEMESİ 1) Ezel kâtipleri uşşak bahtın kara
yazmışlar Bu mazmun ile hat
ol safha-i ruhsara yazmışlar
Evveli
olmayan zamanın kâtipleri, âşıkların bahtını kara yazmışlar. O yüz sahifesine
bunu anlatan bir yazı yazmışlar.
Ezel kâtipleri Allah'ın kazası, iradesi demektir. Âşıkların
ezelî kaderi bedbahtlıktır. Bahtı kara olmak. Yazı da karadır. Çünkü kâtip var.
Kâtip mürekkep ile yazar.
Güzellerin yüzündeki rüşd alâmeti olan ayva tüylerine hat derler. Hattın bir
manası da yazıdır. O ayva tüylerinin manası âşıkların bedbaht olacağıdır.
Zâhirî manada hat güzelliğe nakise verir. Sevgiliyi çirkinleştirir demek ise
de, hakikatte tamamen başkadır: Hat, yüz “ruhsar” yani vahdet üzerindeki koyu
renkler yani kesrettir. Âşıklar vahdet üzerindeki kesretin sırrını çözmeye
çalışanlardır. Çünkü hat esrardır. Diğer gazellerde izah ettiğimiz gibi “hat” a
gubar yani toz derler. Gubarın diğer manası afyon ve esrardır.
Âşıkların kaderi bu vahdet ve kesret muammasını çözmektir. Ve ıstırap
çektikleri için karadır.
Halk,
ayağının toprağındaki hassaların izahını iyice inceleyip toz ile yani hatt-ı
gubârî ile uyanık gözün beyazına yazmışlar
Ayağın toprağını iyice tahkik için onun üzerine iyice eğilmek
lâzımdır. Bu sûretle toz göze kaçar. Çünkü onu elleyip, eşeliyor.
Havas kitapları ve o kitapların şerhleri vardır. Bunu okuyup kendi üzerinde
tatbik edenler vardır. Toprağın havassını kendi üzerinde tatbik etmeye
kalkışınca toprağı sürme gibi göze çekmek lâzımdır. Bu suretle gözün beyazına
hatt-ı gubârî yani toz yazı ile onu yazmışlardır. Toz, sürme, sürme de gözü
tedavi eden, daha parlak görmesine yardım eden ilaçtır.
Âşık gece sabaha kadar uyumamıştır, uyanıktır. Onu uyanık göze çekmişler. Yani
âşık gözüne. Burada uyanık göz aynı manada düşünen, kâinatı gören demektir.
Kapalı göze sürme çekilmez.
Ayak toprağı, ayak izi âyet manasınadır. Yürüyen insan, toprak üzerinde iz
bırakır. Hakk'ın ayağının izi, alâmeti demektir. Âyetler şerh ve tahkik edilir.
Bu yolda kitaplar yani tefsirler yazılır.
Merdüm, halk demek olduğu gibi gözbebeği manasına da gelir. Toz, göze zararlı
ve onu rahatsız edici olduğu hâlde onu göze çekmek ve merdüm karinesiyle
gözbebeği gibi sevmek ve korumak manalarını da düşündürür. Şeyh Galip bu
bahiste şöyle der:
Ayine-veş
gabari cilâ bil safâ gözet Ser tâ be pây-i dîde olup tûtiyâ gözet
“Ayna gibi, tozu parlatıcı bir şey bil, kendini tasfiye etmeye
bak, baştan ayağa göz olup göz ilacı (tûtiyâ) ara”
Madenî aynaları ince kumla parlatırlardı. Toz, ayna için bir cilâdır,
parlaklıktır. Ayna, baştan ayağa gözdür. Yuvarlak ve parlaktır. Sen de onun
gibi göz ol ve gözünü aydınlatacak olan o tûtiyâyı, ilacı bekle, ara.
3.)
Gülistan-ı ser-i kuyun sıfâtın bâb bâb ey gönül Hat-ı reyhân ile
cedvel çeküp gülzâra yazmışlar
Ey gül, bir gülistan olan diyârının vasıflarını etrafına
bir çetvel çekip reyhani hat ile bâb gül bahçesine yazmışlar
Cetvel, sahifenin etrafına çekilen çizgidir. Yazı onun içine
yazılır. Aynı zamanda bahçelerin kenarlarından geçen ufak derelerdir. Cetvelin
bir manası da deredir.
Hatt-ı reyhânî, eski yazıda bir nev'i yazı şeklidir. Aynı zamanda kokulu ottur.
Bâb kapı manasına geldiği gibi, bir kitabın mevzularını ayıran küçük bahislere
de denir. Fasıl geniş bir kısımdır. Fasıl bâblara ayrılır.
Güle benzeyen sevgilinin diyârı, bir gül bahçesine benzetiliyor.
Aynı zamanda hatt-ı reyhân, yüzdeki hat yani ayva tüyleridir ki, güle
benzetilen yanağın etrafını çevirir. Hat, reyhâna, güzel kokulu ota benzetilir.
Bâb bâb gül bahçesinin tarhlarıdır.
4) İki
satr eyleyüp ol iki mey-gun lâ’ller vasfın Görenler her birin
bir çeşm-i gevher-bâra
O iki şarap renkli lâ’l dudakların vasfını görenler, her
birini bir inci yağdıran göze yazmışlar.
Lâ’l dudak kırmızıdır, şaraba benzer. Aynı zamanda insana aşk
ilham ettiği için şaraptır. Ve dudak ikidir. Onun için iki satır eyleyip diyor.
Görenler demesi, dudağın görülemeyecek kadar küçük olduğunun ifade içindir.
Göz de ikidir. Bu iki gözün her birine bir dudak vasfı yazılıyor. Yani cevher
yağdıran, ağlayan gözden çıkan her dam a yaş tıpkı şarap renkli yani kırmızı
“kanlı” birer lâ’l cevherine benziyor.
Dudak, görünmeyecek kadar küçüktür ve la İs benzer.
Gören yani nazar sahibi insanlar, ondan başka bir şey görmüyorlar.
Âşıklar gözlerini fenâfillâha dikmişlerdir.
5)
Girüp büt-hâneye kılsan tekellüm cân bulur seksiz Musavvirler ne sûret kim
der ü dîvâra yazmışlar
Puthâneye
girip bir konuşsan şüphesiz, ressamların kapılara, duvarlara yaptıkları resimler,
can bulurlar.
Puthânede resimler vardır. Sevgili oraya girip bir konuşsa
resimler can buluyor. Konuşması ile can veren Hazret-i İsa'dır. Ve henüz doğmuş
çocukken konuşmak Hazreti İsa'nın mucizelerinden biridir. Puthâne kilisedir.
Sevgilinin konuşması o kadar tesirlidir ki, evvelce yaşamış olan insanlar
değil, resimler cana kavuşuyor.
Dudak konuşur. Fakat görünmez. Tıpkı cana benzer. Canın eserleri vardır,
kendisi görünmez.
Sevgili, bir sözle puthânedeki resimlere can "verecek derecede onlardan
güzeldir.
Seksiz, şüphesiz menfîdir. Şüphe yok demektir. Dudak da yoktur.
Dudak fenafillahtır. Yalnız onun eserini yani konuşmasını gören canlılar değil,
cansızlar dahi can bulup o canı hak, uğruna feda etmek isterler
6)
Muharrirler yazanda her kime âlemde bir Mana her gün dil-i
sad-pâreden bir pâre yazmışlar
Allah'ın
kazasını, iradesini yazanlar, yani ezel kâtipleri âlemde herkese bir kısmet
yazdıkları zaman bana da yüz parça olan gönlümden bir parça yazmışlar. Gönlünün ıstırap ile param parça olduğunu söylüyor. Bunda
ciğerimi yiyiyorum, ıstırap içinde kıvranıyorum hayâli de vardır.
Hekimler hastalarına derman nüshası “reçetesi” yazdıkları zaman, ben hastaya da
peri gibi güzellerin dudağını ilaç diye reçete yazmışlar.
«Em» evvelki gazellerde de geçtiği gibi asıl Türkçede ilaç
manasınadır. Aynı zamanda emmek mastarından emirdir.
Fuzûlî aşk hastasıdır. İlacı da peri gibi yani bir manaya göze görünmeyen,
fakat onlara hâkim olan güzellerin yok olan dudaklarını emmektir.
Yani derdinin ilacı yoktur demektir. Peri de yoktur. Dudak da yoktur.
*Bu beyit yalnız İzmir Salepçioğlu
Kütüphanesinde 2600 numarada kayıtlı nüshada olup, ilâve olması çok
muhtemeldir. A. N. T.
8)
Yazanda Vâmık u Ferhâd ü Mecnun vasfın ehl-i derd Fuzûlî adını
gördüm ser-i tûmara yazmışlar
Azra'nın
âşıkı Vâmık, Şîrîn'in âşığı Ferhât ve Leylâ'nın âşığı Mecnûn'un vasıflarını,
maceralarını hikâye eden dert ehli, gördüm ki Fuzûlî ismini eserlerinin başına
yazmışlar.
Kendini bu meşhur âşıklar ile mukayese ediyor.
FUZULİ DİVAN ŞERHİ, PROF.DR. ALİ NİHAT TARLAN, KÜLTÜR BAKANLIĞI