1. Ey, ayağı şan şöhret endişesi tuzağına bağlı kişi;
bu, dursuz duraksız dünyanın işleri ile uğraşma sevdası daha ne kadar sürecek?
2. Ömür ilkbaharının sona erip de lâle (gibi kırmızı)
renkli yanakların, sonbahar yaprağı (gibi sapsarı) bir hale döneceği o günü
aklından çıkarma!
3. Devran eliyle bir gün hayatının kadehine mutlaka
taş gelecek ve sonunda, şarap kadehindeki son damla gibi, senin de mekânın
toprak olacaktır.
4. İnsan odur ki, kalbi ayna misali saf ve temiz
olsun. Eğer adam isen, göğsünde bu sükûnet bulmaz kin ve ihtirasın ne işi var?
Beyitte, sükûnet bulmaz kin ve ihtiras, "kîne-i
peleng' terkibi ile ifade edilmiştir. Bu terkib lügatte "kaplan kini,
leopar kini” anlamlarına gelir. Şair, insanın kalbindeki kin, ihtiras ve
düşmanlık duygularını aynanın üzerindeki pas ve lekelere benzeterek ve aynı
zamanda ayna üzerindeki bu pasları leoparın vücudundaki lekelere teşbih ederek
san'at yapıyor. Ayrıca Bâkî, kalbindeki bu çeşit olumsuz duygular taşıyan
insanların kaplan, aslan ve leopar gibi yırtıcı hayvanlara benzediğini de ima
ediyor.
5. İbret gözü daha ne zamana kadar gaflet uykusunda
kalacak! Arslanlar gibi ceng eden Padişah'ın başına gelen olay sana ders olarak
yetmez mi?
6. O, öyle bir saadet (mutluluk) ülkesinin (güçlü)
hükümdarı idi ki, savaş zamanında bütün bir dünya arsası ona dar gelirdi.
7 Macar kâfirleri onun keskin kılıcına baş eğmiş,
Frenkler ise o kılıcın çeliğini kanları ile süslemişlerdi (veya,
beğenmişlerdi).
8. Yüzünü, bir gül yaprağı gibi lütufla (toprağa
lütfederek, yavaşça) yere koydu; sanki devran hazinedarı hazine sandığına bir
inci tanesi bıraktı.
Bu beyit, "sandûka", "hâzin",
"salmak" ve "güher” kelimelerinin ikinci anlamları ile şu
şekilde de nesre çevrilebilir: "Yüzünü, bir gül yaprağı gibi lütufla
toprağa koydu ve devran türbedarı, üzerine yıldızlarla donanmış gökyüzünü,
mücevherlerle süslü bir örtü gibi, örtüverdi."
2. BENT
1. Hakkâ ki zîb ü zînet-i ikbâl ü câh idi
Şâh-ı Sikender-efser ü Dârâ-sipâh idi
2. Gerdûn ayağı tozma eylerdi ser-fürû
Dünyâya hâk-i bâr-gehi secde-gâh idi
3. Kem-ter gedâyı az 'atâsı kılurdı bay
Bir lutfı çok mürüvveti çok pâdişâh idi
4. Hâk-i cenâb-ı hazreti der-gâh-ı devleti
Fazl u belâgat ehline ümmîd-gâh idi
5. Hükm-i kazâya virdi rızâyı egerçi kim
Şâh-ı kazâ-tevân u kader-dest-gâh idi
6. Gerdün-ı dûna zâr u zebûn oldı sanmanuz
Maksûdı terk-i câh ile kurb-i İlâh idi
7. Cân u cihânı gözlerimüz görmese n'ola
Rûşen cemâli 'âleme hûrşîd ü mâh idi
8. Hûrşîde baksa gözleri halkun dola gelür
Zîrâ görince hâtıra ol meh-likâ gelür
1. Doğrusu şu ya; (o), kutlu emellerin ve yüce
makamların süsü bezeği idi; başında (Büyük) İskender'in tâcını taşıyan ve her
bir askeri Dârâ (gibi güçlü) olan (muhteşem) bir pâdişahtı.
2. Felek, onun ayağının tozuna (bile) baş eğer; dünya,
eşiği toprağına secde ederdi.
3. Küçücük bir bağışı, âciz bir dilenciyi zengin
ederdi. Öylesine, iyiliği ve cömertliği çok bir hükümdar idi.
4. Hüner ve san'at sahipleri ümitlerini onun yüce
zatının bulunduğu yere ve devletinin kapısına bağlamışlardı.
5. Kaderin hükmüne boyun eğerek (ölüme) razı oldu ise
de, aslında kendisi, gücünü kazâdan, kudret ve üstünlüğünü de kaderden alan
(bir yüce sultan) idi.
6. Onu, alçak feleğe âcizlikle teslim oldu sanmayın;
maksadı, bütün makam ve mevkileri terk ederek Allah'ın yakınlığım kazanmaktı.
7. Artık gözlerimiz canı ve cihanı görmese, buna
şaşılmaz; çünkü onun aydınlık yüzü dünya için ay ve güneş gibi idi.
8. İnsanlar, güneşe baksalar, gözleri doluverir; zira
görünce hatıra o ay yüzlü (padişah) gelir.
3.BENT
1. Döksün sehâb kaddin anup katre katre kan
İtsün nihâl-i nârveni nahl-i ergavân
2. Bu acılarla çeşm-i nücûm olsun eşk-bâr
Âfâkı tutsun âteş-i dilden çıkan duhân
3. Kılsun kebûd câmelerin âsmân siyâh
Geysün libâs-ı mâtem-i Şâhı bütün cihân
4. Yaksun derûn-ı sîne-i ins ü perîde dâğ
Nâr-ı firâk-ı Şâh Süleyman-ı kâm-rân
5. Kıldı firâz-ı küngüre-i 'arşı cilve-gâh
Lâyık değildi şânına hakkâ bu hâk-dân
6. Mürg-ı revânı göklere irdü hümâ gibi
Kaldı hazîz-i hâkde bir iki üstühân
7. Çâpük-süvâr-ı 'arsa-i kevn ü mekân idi
İkbâl ü 'izzet olmuş idi yâr ü hem-'inân
8. Ser-keşlik itdi tevsen-i baht-ı sitîze-kâr
Düşdi zemîne sâye-i eltâf-ı Kirdigâr
1. Bulut, senin boyunu aklına getirerek katre katre
kan döksün de, nârven (kara ağaç) fidanını, erguvan dalına benzetsin.
2. Bu acılarla, feleğin gözleri olan yıldızlar
gözyaşlarım saçsınlar da, gönül ateşinden çıkan duman, bütün ufukları tutsun.
3. Gökyüzü, mavi elbiselerini çıkarıp siyahlar
bürünsün; bütün cihan Pâdişah için matem elbiseleri giyinsin.
4. Saadetli Padişah Sultan Süleyman'dan ayrılma ateşi,
insanların ve cinlerin gönüllerinde dağlar yaksın.
5. Arşın en yüksek katında mekân tuttu; gerçekten de
bu yeryüzü onun şanına lâyık değildi.
6. Ruhunun kuşu, hümâ gibi göklere yükseldi; toprağın
altında (ondan sadece) bir kaç parça kemik kaldı.
Burada, efsanevî hümâ kuşunun kemikle beslendiğine
dair inanca telmih vardır.
7. Dünya ve kâinat arsasının usta binicisi idi; talih,
kudret ve kuvvet, dostu ve arkadaşı olmuştu.
8. Huysuz baht atı dik başlılık etti de, Allah'ın
gölgesi (olan Pâdişah)ı (sırtından) yere düşürdü
4.BENT
1. Olsun gamunda bencileyin zâr u bî-karâr
Âfâkı gezsün ažlayarak ebr-i nev-bahâr.
2. Tutsun cihâm nâle-i mürgân subh-dem
Güller yolınsun âh u figân eylesün hezâr
3. Sünbüllerini mâtem idüp çözsün ağlasun
Dâmâne döksün eşk-i firâvânı kûh-sâr
4. Andukça bûy-ı hulkunı derdünle lâle-veş
Olsun derûn-ı nâfe-i müsg-i Tatâr târ
5. Gül hasretünle yollara tutsun kulağını
Nergis gibi kıyâmete dek çeksün intizâr
6. Deryâlar itse 'âlemi çeşm-i güher-fesân
Gelmez vücûda sencileyin dürr-i şâh-vâr
7. Ey dil bu demde sensin olan bana hem-nefes
Gel nây gibi inleyelüm bârî zâr zâr
8. Aheng-i âli u nâleleri idelüm bülend
Eshâb-ı derdi cûşa getürsün bu heft bend
1. İlkbahar bulutu, gam ve keder içinde benim gibi
zavallı ve kararsız bir hale gelsin de, dünyanın dört bir yanını ağlayarak
gezip dolaşsın.
2. Sabah vakitleri kuşların ağlayıp inlemeleri bütün
cihanı tutsun; güller saçlarını başlarım yolsun; bülbüller ah çekerek feryad
eylesin.
3. Sıra dağlar matem ederek sünbüllerini çözüp ağlasın
ve sel gibi gözyaşlarını eteklerine döksün.
4. Senin yaratılış ve ahlâk güzelliğinin kokusunu
hatırladıkça, Tatar âhûsunun göbeğinden düşen misk'in içi lâle gibi kararsın.
Güzel koku yapımında kullanılan misk, bu gün Çin'in
sınırları içinde Türkistan'ın yüksek dağlarında yaşayan bir cins ceylanın karın
derisi altındaki bezden çıkan koyu renkli bir maddedir. Şair, miskin koyu renkli
(siyah) oluşunu, Padişah'ın ahlâk güzelliğinin kokusunu hatırladıkça utancından
içinin karardığı şeklindeki hayali bir sebebe bağlayarak hüsn-i ta'lil sanatı
yapmaktadır.
5. Gül, senin hasretinle, kulağım yollara tutarak,
nergis çiçeği gibi kıyamete kadar yolunu gözlesin.
Şair bu beyitte de gülün şekil olarak kulağa, nergisin
de göze benzerliğini kullanarak sanat yapmaktadır.
6. İnci (gibi gözyaşları) saçan göz, bütün bir âlemi
deryalara döndürse, senin gibi eşsiz bir inci asla vücuda gelmez.
7. Ey gönül (veya ey dil), şu durumda bana arkadaş
olan yalnız sensin; gel, ney gibi yana yakıla ağlayalım bari.
8. Ahımızın ve inlemelerimizin âhengini yükseltelim
de, bu yedi bend, dert sahiplerini coştursun.
Beyitte geçen "yedi bend" den kasıt, Kanuni
Sultan Süleyman'ın ölümü vesilesiyle yazılan ve yedi bendden oluşan bu şiirdir.
Şair, sekizinci bendi de Vezir-i Azam Sokullu Mehmed Paşa övgüsünde sonradan
kaleme almıştır.
5. BENT
1. Gün doğdı Şâh-ı 'âlem uyanmaz mı hâbdan
Kılmaz mı cilve hayme-i gerdûn-cenâbdan
2. Yollarda kaldı gözlerümüz gelmedi haber
Hâk-i cenâb-ı südde-i devlet-me'âbdan
3. Reng-i 'izârı gitdi yatur kendü huşk-leb
Şol gül gibi ki ayru düşüpdür gül-âbdan
4. Gâhî hicâb-ı ebre girür husrevâ felek
Yâd eyledükçe lütfum terler hicâbdan
5. Tıfl-ı sirişki yirlere girsün du'âm odur
Her kim gamımdan ağlamaya şeyh u şâbdan
6. Yansun yakılsun âteş-i hecrünle âfitâb
Derdünle kara çullara girsün sehâbdan
7. Yâd eylesün hünerlerüni kanlar ağlasun
Tîğun boyunca karaya batsun kırâbdan
8. Derd ü gamunla çâk-i girîbân idüp kalem
Pîrâhenini pârelesün gussadan 'alem
1. Güneş doğdu; âlemin Padişah’ı daha uykudan uyanmayacak
mı? Gökyüzü gibi yüce ve şerefli çadırından yüzünü göstermeyecek mi?
Beyitte geçen "cenâb" kelimesinin bir diğer
anlamı da "avlu, gölgelik"tir. Buna göre ikinci mısra şöyle nesre
çevrilmelidir: "Gökyüzünün kendisine gölgelik olduğu (yüce ve şerefli)
çadırından yüzünü göstermeyecek mi?”
2. Gözlerimiz yollarda kaldı; devletin sığıncı olan
Padişah’ın yüce eşiği katından bir haber gelmedi.
3. Yüzü sararmış ve dudakları kurumuş bir halde
yatıyor... Sanki suyu alınmış bir gül...
4. Yaşlı olsun, genç olsun, her kim onun üzüntüsü ile
ağlamazsa, duam odur ki; gözyaşı çocuğu yere girsin (gözyaşı pınarları
korusun)!
5. Ey Padişah; felek zaman zaman bulutların perdesine
bürünür ve lütfunu hatırına getirdikçe, utancından terler.
6. Güneş senin ayrılığının ateşi ile yansın yakılsın
ve buluttan kapkara çullara girsin.
Siyah ve eski püskü elbise giymek, matem alâmetidir.
Şâir, güneşin Padişah'ın matemini tutarak kapkara bulutların arkasına girmesini
istemektedir.
7. Kılıcın, senin savaşta gösterdiğin başarıları ve
hünerleri hatırlasın ve boylu boyunca kının karasına batsın.
8. Kalem, senin acınla ve üzüntünle yakasım yırtsın;
sancağın alemi de, sıkıntısından gömleğini parçalasın.
6.BENT
1. Tîğun içtirdi düşmene zahm-ı zebânları
Bahs itmez oldı kimse kesildi lisânları
2. Gördi nihâl-i serv-i ser-efrâz-ı nîzeni
Ser-keşlik adın anmadı bir dahı banları
3. Her kanda bassa pây semendün nisâr içün
Hânlar yolunda cümle revân itdi cânları
4. Deşt-i fenâda mürg-i hevâ durmayup konar
Tîğun Hudâ yolında sebîl itdi kanları
5. Şemşîr gibi rûy-ı zemîne taraf taraf
Saldun demür kuşaklu cihân pehlevânları
6. Aldım hezâr büt-gedeyi mescîd eyledün
Nâkûs yirlerinde okutdun ezânları
7. Âhır çalındı kûs-ı rahîl itdün irtihâl
Evvel konağın oldı cinân bûstânları
8. Minnet Hudâya iki cihânda kılup sa'id
Nâm-ı şerîfün eyledi hem gâzî hem şehîd
1. Senin kılıcın düşmana dil yaraları içirdi; bu
yüzden, hiç kimse konuşamaz oldu, dilleri kesildi.
2. Senin göğe baş çekmiş servi fidanına benzeyen
mızrağını görünce, düşman beyleri, serkeşliğin adını bir daha ağızlarına
almadılar.
3. Senin atın, ayağım her nereye bassa, hükümdarlar,
saçı için, hep canlarım senin yolunda feda ettiler.
4. Yokluk çölünde ölüm kuşları durmadan inip kalkıyor;
çünkü, senin kılıcın Allah yolunda kanları sebil gibi akıttı.
5. Dünyanın dört bir yanına kılıç gibi demir kuşaklı
cihan pehlivanları saldın.
6. Binlerce puthaneyi alıp mescid yaptın; çan
kulelerinde ezanlar okuttun.
7. Sonunda, göç davulu çaldı ve sen göç eyledin; ilk
konağın cennet bahçeleri oldu.
8. Allah'a şükürler olsun ki, seni iki cihanda da
mutlu kılıp, mübarek adım hem gazi, hem de şehid eyledi.
7.BENT
1. Bâkî cemâl-i Pâdişeh-i dil-pezîri gör
Mir'ât-i sun'-ı Hazret-i Hayy-i Kadîri gör
2. Pîr-i 'Azîz-i Mısr-ı vücûd itdi intikâl
Mîr-i cevân-ı çâpük-i Yûsuf-nazîri gör
3. Gün doğdı şimdi gâyete irdi sepîde-dem
Ruhsâr-ı hûb-ı husrev-i rûşen-zamîri gör
4. Behrâm-ı vakti gûra yittirdi bu sayd-gâh
Var işigine hidmet-i Şâh Erdşîri gör
5. Ber-bâd kıldı taht-ı Süleymânı rûzgâr
Sultân Selîm Hân-ı Sikender-serîri gör
6. Vardı peleng-i kûh-ı vegâ hâb-ı râhata
Küh-sâr-ı kibriyâda duran nerre şîri gör
7. Cevlâne gitdi ravzaya tâvûs-ı bâğ-ı kuds
Ferr-i hümây-ı evc-i sa'âdet-mesîri gör
8. İkbâl ü baht-ı husrev-i âfâk müstedâm
Rûh-ı revân-ı Şâha Tahiyyât ve's-selâm
1. Ey Bâkî, artık (bundan sonra, yeni) Pâdişah'ın
gönle hoş gelen cemâline bak; Hayy ve Kadîr olan yüce Tanrı'nın san'atının
aynasını seyret.
2. Varlık Mısırının yaşlı azîzi ahirete göçtü; şimdi,
Yusuf görünüşlü çevik hareketli genç kumandana bak.
Burada "yaşlı azîz"den kasıt, Kanuni Sultan
Süleyman; "Yusuf görünüşlü, çevik hareketli genç kumandan" dan kasıt
ise, Kanuni'nin ölümü ile 22 yaşında padişah olan II. Selim'dir.
3. Güneş doğdu; şimdi, sabah aydınlığı son haddine
ulaştı. Ardın gönüllü Padişah'ın (güneş gibi) güzel yüzünü seyret.
4. Bu dünya avlağı, zamanın Behram'ını kabre düşürdü;
artık şimdi Şâh Erdşîr’in eşiğine git ve onun hizmetini gör.
Bu beyitte de vefat eden Kanuni Sultan Süleyman, eski
İran hükümdarlarından biri olan ve yabani eşek avlamakla meşhur Behram-gûr’a;
oğlu ve yeni padişah Sarı Selim de yine İran hükümdarlarından Erd-şîr’e
benzetilmiştir.
5. Zaman, (Sultan) Süleyman'ın tahtım havaya savurdu;
şimdi, sen İskender tahtına oturan Sultan Selim Han'a bak.
6. Kavga ve savaş dağının panteri artık huzur ve
rahatlık uykusuna daldı; sen şimdi ululuk sahrasında bulunan arslanı gör.
Bu beyitte de, Kanuni Sultan Süleyman, ölümü ile,
cennet bahçelerinde salınmaya giden bir tavus kuşuna; ondan sonra tahta oturan
II. Selim de, şimşek gibi süratli bir hümâ kuşuna benzetilmiştir.
8. Dünyanın dört bir yanına hükmeden Padişah'ın
saadeti ve talihi sonsuza kadar sürsün; Hakk'a yürüyen Sultan Süleyman'ın
ruhuna da dualar ve selâmlar olsun.
8.BENT
Der-medh-i Vezîr-i a'zam Mehemmed Pâşâ
1. Kıldukça Şâh-ı 'âleme Hak fazl u rahmeti
Virsün cihânda Hazret-i Pâşâya devleti
2. Sâhib-kırân-ı 'arsa-i iklîm-i saltanat
Ol dem ki kıldı mülk-i bekâya 'azîmeti
3. Ol cism-i pâki cânı gibi eyledi nihân
Asûde kıldı hâl-i sipâh u ra'iyyeti
4. Halk-ı cihâna kırk sekiz gün tuyurmayup
Bir hafta kıldı gayrılar ancak bu hâleti
5. Tedbîri gör ki irmedi kimse hayâline
Asâf cihâna gelse göreydi vezâreti
6. Gayret kemerlerini kuşandı kılıç gibi
Aldı hisârı virdi Hudâ feth ü nusreti
7. Râhat yüzini görmedi çalışdı cân ile
Çekdi efendi yolma bu denlü zahmeti
8. Yâ Rab kemâl-i lütfuna kaldı senün hemân
Pâşâ kulun cihânda tamâm itdi hidmeti
9. Asîb-i dehr ü âfet-i devr-i zamaneden
Hıfz u himâyet eyle o sâhib-sa'âdeti
10. Dâ'im çerâğ-ı devlet ü bahtın münevver it
İki cihânda gönli murâdın müyesser it
Vezîr-i âzam Mehmed Paşa Övgüsünde
1. Allah, âlemin padişahına fazilet ve rahmet
verdikçe, saygı değer Vezîr-i âzam Mehmed Paşa'ya da cihanda talih açıklığı ve
büyük rütbeler nasib etsin.
3. O temiz cesedi canı gibi gizledi ve (böylelikle)
askerin ve halkın gönlünü rahatlattı.
4. (Pâdişah'ın ölümünü) insanlara kırk sekiz gün
duyurmadı. Böyle bir işi (bundan önce) başkaları ancak bir hafta müddetle
yapabilmişlerdi.
5. Bulduğu çözüme bak ki, şimdiye kadar hiç kimse bunu
hayal bile edememişti. (Süleyman Peygamber’in veziri olan) Asâf yeniden dünyaya
gelebilseydi, vezirlik nasıl yapılırmış, görürdü.
6. Gayret kemerlerini kılıç gibi kuşandı. Allah fetih
ve zafer nasib etti ve kaleyi teslim aldı.
7. Canla başla çalıştı; rahat yüzü görmedi; efendisi
yolunda bunca zahmetlere katlandı.
8. Ya Rabbi, iş artık senin yüce lütfuna kaldı. Çünkü
Paşa kulun dünyada yapılabilecek bütün hizmetleri tamamladı.
9. O kutlu vezirlik makamının sahibi olan (Mehmed Paşa'yı)
dünyanın musibetlerinden ve zamanın değişiminin getireceği âfetlerden koru ve
kolla!
10. Onun talihinin mumunu daima aydınlık eyle; her iki
cihanda da gönlünün muradını nasib et!