“…Manzumenin Rıza Tevfik’e ait ve münteşir bulunduğu gerçekleşiyor. Fakat onu bize gönderen okuyucu, mısralardan birini yazdıktan sonra karalamış, eksik bırakmıştır. Onu takip eden mısralarsa belli başlı bir şahıstan bahsedildiğini açıkça gösterdiği için bunun kim olduğunu anlamak lazımdır. Eksik mısrayı takip eden kafiyelere ayrıca vezinde noksan kalan beş heceye göre bu İsim Mustafa Kemal olabilir. Fakat ayni esaslara yüzde yüz uygun olarak tek ve müşterek hüviyet ifadesiyle Enver ve Cemal de olabilir. Rıza Tevfik’in siyasî temayüllerini ve mücadele hedeflerini bilenlerce, birinci hüviyetle ikinciler arasında fark yoktur… Görülüyor ki, tam yüzde ellişer ihtimalle iki hüviyet kutbu üzerinde de temerküz edebilen bir ifade karşısındayız…”
“Yine manzumenin Rıza Tevfik’e ait olduğunu bilenlere başvuruyor ve şu cevabı alıyoruz:
-Kat’i olarak hatırımızda değil, fakat Enver ve Cemal olsa gerek… Zira Abdülhamid’in Ruhaniyetinden İstimdat isimli bir hücum manzumesinde hatıra ilk gelecek zümre İttihat ve Terakki, ilk gelecek isimler de Enver ve Cemal‘dir. Mustafa Kemal‘in Abdülhamid’le birinci planda bir alâkası olmamıştır.”
“Bu yeni tahmin ve tefsir, karalanmış mısradaki ismin (Enver ve Cemal) olması ihtimalini biraz daha yükseltmiştir. Ondan evvelki mısralarsa, okuyucunun bize apaçık yazdığı gibi:
“Etek öpmeyenler secde ettiler
Bir asi zabitin pis külahına.” şeklindedir.
Bu da Enver ve Cemal ihtimalini, Mustafa Kemal’den daha fazla hatıra getirmektedir. Zira Enver, tâbi olduğu padişaha karşı doğrudan doğruya isyan ve harekete geçmiş bir zabittir.”
“Manzumenin aslını Rıza Tevfik’den öğrenmek istiyoruz. Kendisi müsbet ve menfi hiç bir şey söylemiyor; sadece manzumenin aslını gizliyor ve mahut isim, hakikatte ne olursa olsun, bizce tam bir meçhul halinde kalıyor. Fakat bütün bunların manzumenin ruhu ve bizim onu neşretmemizdeki maksat bakımından hiç bir kıymeti yok… Biz, yepyeni bir ideolocya ve dünya görüşünün bağlıları Büyük Doğu’cular, manzumeyi, esasen fâni şahıslar üstü ruh ve manasıyle ele alacağız. Bunun için de, okuyucunun sildiği kelimeleri, zaten tam tahkik edemediğimiz için noktalıyoruz! “Bir asi zabitin” kelimelerini de, kendi elimizle silerek, herhangi müşahhas bir ifadeye kimsenin takılmasını istemiyerek, davaya mücerret ve sembolik bir eda vererek bilhassa askerleri ve zabitleri tenzih fikrini güderek, noktalarla gösteriyoruz. Yani, noktalarla gösterdiğimiz iki eksik mısradan birini okuyucu silmiştir, öbürünü de biz. Maksadımız da, davayı küçük şahıs planından çıkarıp büyük tarihî, içtimaî, ruhî, ahlâkî teşhis planına intikal ettirmek, böylece şu veya bu şahısla doğrudan doğruya hiçbir alâkamız olmadığını göstermektedir. Her şey, manzumenin bütünündeki ruh ve manadadır.”[2]
***
NOT: Rıza Tevfik ölüm döşeğinde şunları söylemiştir:
“Ben bu şiiri Türk milletine hakaret kasdıyla değil, tamamıyle aksi olarak, Türk milletini ölüme götüren bir zümreyi teşhir ve Abdülhamid Han’a edilen iftiraları tesbit gayesiyle yazdım.
31 Mart vakasını tertiplediği isnadı altında tahtından alaşağı edilen büyük hükümdar, bu isnadla, sade iftiraların değil, tertiplerin de en hainine hedef tutulmuştur.
31 Mart’ı tertipleyen İttihatçılar ve bu işe memur edilenler arasında bizzat ben varım.
31 Mart’ı kışkırtma ve körükleme işini Selim Sırrı ile Rıza Tevfik idare etti. Hasta yatağımdan söylediğim bu sözlere tarih kulak kabartsın.”[3]
***
Necip Fazıl Kısakürek bu şiiri yıllar sonra Büyük Doğu dergisinde yayınlamıştı.[4] Bu yüzden Savcılık Basın Bürosu tarafından, Atatürk’ün, Türklüğün(!) ve Türk milletinin (ne alakası varsa!) manevi şahsiyetini tahkir ve tezyif ettiği, padişahlık propagandası yaptığı gerekçesiyle hakkında dava açılmıştı. Ayrıca Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 104 ve 125. maddelerine göre tutuklanması talep edilmiş ve 1. Sulh Ceza Hakimliğine sevk edilmişti. Necip Fazıl Kısakürek, 6 Haziran 1947 tarihli mahkeme sorgusunda, Türklüğe hakaret etmediğini, bu şiirin daha önce yayınlanan ilmi yazıların hissi bir hükmü altında dergide yayınlandığını söylemiştir.[5]
KAYNAKLAR:
[1] Tarih ve Toplum Dergisi, Ağustos 1991. Bu şiir 1937’de yani Cumhuriyet devrinde Kahire’de Müsavat dergisinde neşredilmiştir. Bakınız; Cüneyt Polat, Dünden Yarına, Yazıgen Yayıncılık, Istanbul 2015, sayfa 49.