Ömrümde görmedim böyle bir gün. Yarım dilim ekmek önümde, düşünüyorum alevden ülkeleri. Boğazında kalsın yedikleri ve zehir zıkkım olsun, bu anda düşünmeyen varsa eğer!
Sen benim, memleketimin şarkılarında bile varsın, sen o korkunç, sen o uykusuz geceler altında bir kerre olsun umudunu kaybetmeyen şehir! Ben de bilirim, umuttur bu, bağlanamaz kıskıvrak dört bir yanından. Bir umuttur ki; daha haşin, daha merhametsiz, tank ordusundan düşmanın! Bir umuttur ki; sokaklarında sırtüstü yatan henüz buluğa ermemiş yaralı çocukların mavi gözlerinde okunur, ve sonuncu kalede, mazgallardan bakanların yumruklarında!
O insanlar bitmedi mantar gibi yerden. Anaları doğurmuştu onları bir zamanlar, tıpkı dalda bir çiçek açar gibi.
Ve şimdi, kimi kurtuldu ölümden, kimi yapıştı toprağa yüzükoyun. step kokan elleriyle. Kimi de verdi kendini dalgalara, bir kuş kadar rahat, erkekçesine ve hazin. Püfür püfür esen en yumuşak rüzgârlarına bile düşman oldum Karadeniz’in!
Ve sen, güzel şehir, sen artık hiçbir şarkıya sığmazsın. Seni yarın, ilk defa bir şafak vakti mükellef bir sofraya oturan bütün dünya insanlarının bulutsuz ve taze yürekleri, bir türkü gibi değil bir sevgi gibi değil, fakat bir ağlamak ihtiyacı gibi duyacaktır, giderilmez bir ağlamak ihtiyacı gibi!