Elif'in ve Ay'ın hizasındayım Dilimde dudağımda Bir doru tay dolaşır
Şafak atmadan Yola çıkılacak Herkes kendi efkârının kuyusuna yöneldi
Kiminin alnında imsak atacak Kiminin göğsünden gün doğacak Kiminin şarabından aşk fışkıracak
Neden Selahattin Eyyubi sofrasında Sahur yiyip Endülüs'te iftar açmak Eski bir ritüel Sayılsın ki
Uzun ve ince yollara vurgunuz biz Bir de Bıldırcın eti tadında ki Yanık çöllere
Rüzgâr arap atlarının yelelerini Savurdukça Biz sarhoş olacağız toptan Kimi Viyana'da, kimi Kurtuba'da Kimi Bağdat'ta Nil'in ya da Tuna'nın boylu boyunca Derbeder ıslık çalacağız
Daha şafak atmadı Simsiyah bir gece kıvamında Kıyılarına düşüyorum Ay yüzünün Ve dehlizinde siliyorum göz çapaklarımı Köhne bir kentin sokakları Mağlup insan cesetleri ile dolu iken Yürek burkulmaz mı Sırtını yaslayacak kimse de yok Yüzleri bir afete dönük vitrinlerin Ne yana dönsem / orada
Bir serseriyi fokurdatıyorlar Balisinden Ve kimi kafirliğini gizlemiş Kimi imanını gömmüş
Halbuki ben usul usul taradım saçlarımı Umut aynalarında Bazen de Yetim bir çocuğun saçında ki Kurdela gibi Çimen yeşili gözlerine dalıp dalıp müntehanın Kendimi ele veriyorum
Öyle ise Kahrolası helikopterleriniz ne güne duruyor İşte suçum İşte gövdem Eşgalim besbelli Benim ki daha alımlı değil mi yoksa Şeyh Yasin'in felcinden İşte uçkurumuz, ensemiz,cüzdanımız Ve damaklarda sarsıntılara özgü Biraz kekremsi bir tat bıraksa da İşte gökdelenlerimiz Ve birbirimizin dişlerinde Etlerimiz Bir de Gencecik kızları çiçekli yazmalarından Vuruşumuz
Kime ne bundan diyeceksiniz Oysa ben de yağız bir tay gibiyim Yelelerim savruldukça fırtınada Uzak yükseklere şahlanırım Ve sessizliği ok gibi deler Kurşundan daha güzel türküler söylerim
Bazen de ufacık baltamı gömer Korkudan kıpkırmızı olurum Titrerim zilletle Ufaldıkça ufalır gövdem Böyle olunca da Bir öpücük tadın da Gülistanımda bir gül gibi yaşarım
Geriye Dilimde dudağımda Kürdilihicazkâr makamında Bir doru tay kalır