Neler Oluyor?
01-01-1825 - 17-05-1880
- I -
Bu kârgâh-ı sun' aceb dershânedir, Her nakş bir kitâb-ı ledünden nişânedir.
Gerdûn bir âsiyâb-ı felâket-medârdır, Gûyâ içinde âdem-i âvâre dânedir. Mânend-i dîv beççelerin iltikâm eder, Köhne ribât-ı dehr aceb âşiyânedir. Tahkîk olunsa nakş-ı temâsîl-i kâinât, Ya hâb ü ya hayâl ü yâhud bir fesânedir. Müncer olur umûr-ı cihân bir nihâyete, Sayfın şitâya meyli, bahârın hazânedir. Kesb-i yakîne âdem için yoktur ihtimâl, Her i’tikâd akla göre gâibânedir. Yârab! Nedir bu keşmekeş-i derd-i ihtiyâç? İnsanın ihtiyâcı ki bir lokma nânedir. Yoktur siper bu kubbe-i fîrûze-fâmda, Zerrât cümle tîr-i kazâya nişânedir. Asl-ı murâd hükm-i ezel bulmadır vücûd, Zâhirdeki savâb ü hatâ hep bahânedir. Bir fâilin meâsiridir cümle hâdisât, Ne iktizâ-yı çerh ü ne hükm-i zamânedir. Subhâne men tahayyera fî sun’ihi’l-ukûl, Subhâne men bikudretihî ya’cizü’l-fühûl. - II - Ecrâm-ı bî-nihâye ile pürdür âsmân, Nisbet olunsa zerre değildir bu hâk-dân. Bin şems-i tâbdâr ü hezârân meh-i münîr, Yüz bin sevâbit ü nice seyyâre-i ıyân. Her şems eder tevâbi-i mahsûsasiyle seyr, Her tâbie tevâbi-i uhrâ eder kırân. Her şems eder levâhikına neşr-i feyz-i hâs, Her lâhikın tabiatı emsâline nihân. Her cümle merkezinde eder seyr-i bî-vukûf, Her kıt’a mihverinde bulur feyz-i câvidân. Her cümle-i vesîada mebsût bin vücûd, Her kıt’a-yı fesîhada meşhûd bin cihân. Her bir vücûd masdar olur bin vücûd için, Her bir cihân hezâr cihândan verir nişân. Her zerrede tarîka-i mahsûsa üzre feyz, Her cismde tabîat-ı mahsûsa üzre cân. Her âlemin sinîn ü tevârîhi muhtelif, Her bir zemînde başka hisâb üzeredir zaman. Peyvestedir sevâhili girdâb-ı hayrete, Bir bahrdır ki hâsılı bu bahr-ı bî-kerân. Subhâne men tahayyera fî sun’ihi’l-ukûl, Subhâne men bikudretihî ya’cizü’l-fühûl. - III - Bir zerredir ki zerre-i nâ-müntehâ-yı hâk, Bir zerre hârice edemez andan infikâk. Lübbü lehîb-i nâr ile bir gûy-ı âteşîn, Kışrı mecâri-i yemm ü nehr ile çâk çâk. Nisbetle kışrı hacmine ol lübb-i âteşin, Şol kubbedir ki ferş oluna anda berg-i tâk. Bu kışrdır ki cümle-i hayvâna rûz u şeb, İhzâr-ı rızk u tûşe için eyler inhimâk. Gâhî teneffüs eyleyicek ejder-i zemîn, Kûh-ı şerer-feşânlar eder arzı lerze-nâk. Ol zerre-i cesîmeyi fânûs-ı şem’-vâr, Olmuş muhît tûde-be-tûde nesîm-i pâk. Kim rûz u şeb o sofra-i âlem-şümûlden, Her nefs rızkın almada ber-vech-i iştirâk. Bu noktadır yemîn ü şimâli beyân eden, Eyler cihâta akl bu merkezden insilâk. Zerrât-ı kevn bunda bulur neşve-i hayât, Efrâd-ı halk bunda çeker cür’â-yı helâk. Husbîde-i firâş-ı emândır nüfûs hep, Bir top-ı şû’le-nâkde bî-kayd-ı vehm ü bâk. Subhâne men tahayyera fî sun’ihi’l-ukûl, Subhâne men bikudretihî ya’cizü’l-fühûl. - IV - Dendân-ı şîre lokma olur âhuvân-ı zâr, Bir gûsfendi tû’me kılar gurk-i cân-şikâr. Bî-cürm iken gıdâ-yı anâkib olur meges, Mâ’sum iken kebûteri şâhin eder şikâr. Âciz iken ukâba giriftâr olur keşef, Gûk-ı zaîfi kût edinir bî-vesîle mâr. Bî-cünha mâkiyân-beçeyi çâk eder zagan, Bî-sâbıka dü pâre eder mûşu mûş-hâr. Güncişk-i zâr-ı bâşe-i perrân helâk eder, Eyler tezervi pençe-i gadrinde bâz hâr. Mâr-ı zemîne lokma olur mürg-i tîz-per, Mürg-i hevâya tu’me olur mâhî-i bihâr. Gavvâsı hırs-ı gevher eder lokma-i neheng, Kebgi ümîd-i dâne eder teleye şikâr. Dürdâne-i derûnu için çâk olur sadef, Âvâzıdır kafesde eden bülbülü nizâr. Bîdesterin helâkine hayye olur sebeb, Katl-i samûr-ı zâra olur postu medâr. Gâlib zebûnu kâidedir eylemek telef, Yerde, hevâda, bahrde cârî bu gîrûdâr. Subhâne men tahayyera fî sun’ihi’l-ukûl, Subhâne men bikudretihî ya’cizü’l-fühûl. - V - Gâh âfitâb u gâh kevâkib gehi cemâd, Oldu ilâh-ı mu’tekad-ı zümre-i ibâd. Geh icl ü gâh âteş ü Yezdân u Ehrimen, Geh nûr u zulmet oldu kazâyâ-yı i’tikâd. Akl u cemâl ü aşk ilâh oldu bir zaman, Bütlerle doldu bir nice yıl cümle-i bilâd. Encâm erdi nevbet-i tevhîd-i zât-ı Hak, Geldi zuhûra bunda da bin fitne bin fesâd. Geh ayn u gâh gayr sanıp halk u hâlıkı, Geh cem’e gâh farka ukûl etti i’timâd. Oldu hezâr zât denip geh sıfâta ayn, Bir aslda gehî nice asl etti ittihâd. Her şahs nefs unsuruna nisbet eyleyip, Aklınca bir ilâh-ı müşahhas eder murâd. Yek-dîgere ne rütbe muhâlifse şahs u akl, Âlemde ol kadar mütehâliftir i’tikâd. Hikmet budur ki âherine hasm olur bilip, Her kavm kendi mesleğini menhec-i sedâd. Ammâ bu ihtilâf ile maksûdu cümlenin, Bir hâlıka hulûs ile etmektir inkıyâd. Subhâne men tahayyera fî sun’ihi’l-ukûl, Subhâne men bikudretihî ya’cizü’l-fühûl. - VI - Güller güler figânla geçer ömr-i andelîb, Bîmâr ihtizârda ücret diler tabîb. Mânend-i lâşe nâ’ş-ı tüvanger zelîl ü hâr, Kerkes misâl vâris ü gassâl nâ-şekîb. Bâlîn-i nâza hâce-i şehr eyler ittikâ, Hâk-i mezellet üzre yatır aç bir garîb. Pertev-fürûz-ı bezm-i tarab şem-i hande-rîz, Pervâne-i şikeste-per üftâde-i lehîb. Sûm ü basal çü nergis ü lâle güşâde-leb, Mahbûs künc-i mahfaza-i tengnâda tîb. Bister-nevâz-ı izz ü safâ ahmak-ı hasîs, Külhan-nişîn-i züll ü hevân âkıl-i hasîb. Geh devlet-i cihândan eder cehl behre-yâb, Geh lokma-i aşâdan eder akl bî-nasîb. Makbûl-i bezm-i sohbet olur müfsid-i leîm, Menfûr-ı tab’-ı âlem olur nâsih-i musîb. Gâhî muhakkar-ı cühelâ şâir-i beliğ, Gâhî musahhar-ı humakâ fâzıl-ı edîb. Bir âcizin maîşeti noksan-pezîr olur, Bir zâlimin umûru eder kesb-i fer ü zîb. Subhâne men tahayyera fî sun’ihi’l-ukûl, Subhâne men bikudretihî ya’cizü’l-fühûl. - VII - Yârab! Nedir bu dehrde her merd-i zû-fünûn, Olmuş belâ-yı akl ile ârâmdan masûn! Yârab! Niçin bu arsada her şahs-ı ârifin Mikdâr-ı fazlına göre derdi olur füzûn? Her hangi sûya atf-ı nigâh etse bî-huzûr, Her hangi şey’e sarf-ı hayâl etse aklı dûn. Mümkün müdür ki hakîkat-i eşyâyı vezn ü derk? Mîzan-ı akla dirhem-i tâdil iken zunûn. Güncîde-i basîret olur mu bu acz ile? Haysiyyet-i havâdis ü keyfiyyet-i şuûn. Gûyâ ki bunca mihnet ü gam az gelip olur, Bir de tahakküm-i cühelâ ile bağrı hûn. Bilmem ki muktezâ-yı nizâm-ı cihân mıdır? Dâim cihânda câhil olur mes’adet-nümûn! Cârî cihân cihân olalıdır bu kâide, Bir akmak-ı denîye olur ehl-i dil zebûn. Nâdânı firâz-ı izz ü saâdette ser-firâz, Dânâ hazîz-i acz ü mezellette ser-nigûn. Nâdânı kâm-perver eder tâli’-i bülend, Ehl-i kemâli sâil eder baht-ı vajgûn. Subhâne men tahayyera fî sun’ihi’l-ukûl, Subhâne men bikudretihî ya’cizü’l-fühûl. - VIII - Düştü cüdâ naîm-i safâdan Ebü’l-beşer, Oldu Halîl’e tecrübe-geh gerden-i beşer. Yâkûb’u kıldı firkat-i ferzend eşk-bâr, Oldu cenâb-ı Yûsuf’a çâh-ı belâ makarr. Eyyûb’u illet-i beden inletti zâr zâr, Minşâra eyledi Zekeriyyâ fedâ-yı ser. Başı kesildi gadr ile Yahyâ-yı mürselin, Çıktı semâya zulm ile İsî-i bî-peder. Tâif’de nâ’li lâ’le dönüp oldu hem şikest, Yevm-i Uhud’da dürre-i nâb-ı Peygamber. Taş bağladı mecâ’ ile batn-ı pâkine, Dünyâya rağbet eylemedi seyyidü’l-beşer. Te’sîr-i semm ile eyledi Sıddîk irtihâl, Oldu şehîd-i tîg-i kazâ âkıbet Ömer. Encâm erdi câmi-i Kur’ân şehâdete, Âhir cenâb-ı Haydar’a da etti tîg eser. Mesmûmen etti zât-ı Hasan Adn’e intikâl, Mazlûmen oldu Şâh-ı şehîdân bürîde-ser. Her kimde aşk gâlib ise kurb-ı Hazret’e, Ol denli andadır elem ü derd-i bîşter. Subhâne men tahayyera fî sun’ihi’l-ukûl, Subhâne men bikudretihî ya’cizü’l-fühûl. - IX - Kimdir bu aczi hâss kılan nev’-i âdeme? Kimdir bu nev’i eşref eden cümle âleme? Şeytân u nefsi kimdir eden âlet-i şürûr? Kimdir koyan zebûn-ı hevâyı cehenneme? Mansûr’u kim düşürdü Ene’l-hak diyârına? Kim verdi hükm katli için şer’-i erkeme? Kimdir şarâbı hurmet ile telh-kâm eden? İ’mâl-i câm ü bâdeyi kim öğreten Cem’e? Kimdir Yehûd’u münkir-i i’câz-ı Hakk eden? Kimdir Mesîh’i nefh kılan zât-ı Meryem’e? Kimdir veren cesâret-i şerr ü fezâhati? Süfyân’a, Ca’de’ye, Şemr’e, İbn Mülcem’e? Kimdir Nasîr-i Tûs’u Hülâgû’ya sevk eden? Musta’sım’ı kim etti karîn İbn-i Alkem’e? Kimdir veren alîle tedâvîye ihtiyâç? Kimdir koyan meziyyet-i ıslâhı merheme? Zenbûr kimden eyledi tahsîl-i hendese? Bülbüllere kim eyledi ta’lîm-i zemzeme? Kimdir bu kârgâha çeken perde-i hafâ? Kimdir veren tasavvur-ı teftîş âdeme? Subhâne men tahayyera fî sun’ihi’l-ukûl, Subhâne men bikudretihî ya’cizü’l-fühûl. - X - Etmiş kimisi râhatın ikbâl için fedâ, Olmuş kimi beliyye-i idbâra mübtelâ. Olmuş kimi tüvanger-i devrân iken zelîl, Olmuş kimine serveti sermâye-i anâ. Toplar kimisi vâris ü hâdis için nukûd, Eyler kimisi servet için ömrünü hebâ. Düşmüş kimi tecessüs-i kibrît-i ahmere, Olmuş kimine mûcib-i iflâs kimyâ. Etmiş kimin harîs-i kıtâl arzû-yı şân, Kılmış tama’ kimisini can-dâde-i vegâ. Olmuş kimi musahhar-ı efsûn-ı çeşm-i yâr, Olmuş kimi mukayyed-i gîsû-yı dil-rübâ. Etmiş hevâ-yı lâle kimin dâğdâr-ı gam, Olmuş kimine derd-i gül ü yasemen belâ. Tefrîk için kimisi okur rukye-i füsûn, Teshîr için kimisi yazar nüsha-i duâ. Olmuş kimi safâ ile rind-i piyâle-keş, Olmuş kimisi hırs ile üftâde-i riyâ. Etmiş hulâsa bir emel-i hâs-ı bî-lüzûm, Her şahs-ı hürü kayd-ı esâretle mübtelâ. Subhâne men tahayyera fî sun’ihi’l-ukûl, Subhâne men bikudretihî ya’cizü’l-fühûl. - XI - Mazlûma zâlim eyler iken zulm ü gadr ü âl, Kârında âsim olduğunu eylemez hayâl. Emvâl-i halkı sârik alıp sârikim demez, Kâtil vebâl-i katle dahî vermez ihtimâl. Ber-vech-i hak beyân eder elbette fi’line, Her hangisinden eyler isen ayrıca suâl. Bir memlekette salb olunur kâtı’-ı tarîk, Bir yerde mûcib-i şeref ü fahr olur bu hâl? Bir beldede hicâb-ı zenân ayb olur yine, Bir şehrde bu hâlet olur bâis-i cemâl. Meşreb olur şarâbı içip hurmetin bilir, Mezheb olur hukûk-ı ibâdı görür helâl. Bir âkıl-i müsellemetü’l-etvâra mahrem ol, Mişvâr u tavrını nazar-ı î’tibâra al. Seyret ne denlü vaz’-ı garîbi eder zuhûr, Kim her biri cünûna olur başka başka dal. Vâbestedir hayâline ef’âli herkesin, Kimse umûruna edemez nisbet-i dalâl. Akl ü cünûnu, bâtıl u hakkı beyân için, Yoktur cihânda hayf ki mîzân-ı i’tidâl. Subhâne men tahayyera fî sun’ihi’l-ukûl, Subhâne men bikudretihî ya’cizü’l-fühûl. - XII - Eyler sabâh şâmı vü leyli nehâr eder, Sayfı kılar şitâ vü hazânı bahâr eder. Nez’-i hayât-ı hayy eder emvâta cân verir, Eyler gubârı âdem ü cismi gubâr eder. Cism-i Halîl’e nârı eder nûr kudreti, Nûru Kelîm’e hikmeti hem-reng-i nâr eder. Leylî-i hüsnü çeşmine Şîrîn edip müdâm, Ferhâd’ı derd-i aşk ile Mecnûn u zâr eder. Demlerce bir tama’la kılar kalbi bî-huzûr, Yıllarca bir emelle dili bî-karâr eder. Bir mülkü harîs-i bî-sitemkâr için yıkar, Bir kavmi bir münâfık ile târumâr eder. Bir cismi izz ü nâz ile sâd-sâl besleyip, Encâm-ı kâr pençe-i merge şikâr eder. Yüz yılda bir vücûdu kılıp genc-i ma’rifet, Âhir yerin nişîmen-i hâk-i mezâr eder. Ârif odur ki mu’terif-i acz olup Ziyâ, Bu hâdisât-ı câriyeden i’tibâr eder. Mülkünde hakk-ı tasarruf eder keyfe mâ yeşâ, İsterse kevni yok eder isterse var eder. Subhâne men tahayyera fî sun’ihi’l-ukûl, Subhâne men bikudretihî ya’cizü’l-fühûl.
ziya paşa
ŞİİR KALBİN AYNASIDIR