Atalarının
kökü 11. yüzyıla dayanır. Bu soyun kurucusu Kanaj'lı bir Brahman'dı. Babası
Maharshi Devendranath Tagore, varlıklı bir din adamıydı. Rabindranath, özel
öğretmenlerden ders alarak orta öğrenimini yaptıktan sonra 17 yaşında Londra'ya
gönderildi. Londra'da hukuk okudu. Burada edebiyat kültürünü geliştirdi. En çok
etkisinde kaldığı edebiyatçı, doğaya yapıtlarında geniş yer veren İngiliz şair
William Wordsworth'tür.
Rabindranath Tagore'un yaşam ve sanat görüşlerinin gelişmesinde en büyük rolü,
19. yüzyılın başlarında Bengalli Raca Rammahun Roy oynamıştır. Onun ve
babasının etkileri altında şairin dünya görüşü Hindin geleneksel kast
sınırlarını aşarak, panteist bir dünya inanışının yanı sıra, Hindu dininin
tekelci ve çok gelenekçi çemberini kıran bir olgunluğa kavuşmuştur. Öğretmeni
Roy; Hindistan'da dinin oynadığı büyük rolü bildiği için, her şeyden önce bu
alanda reform yapmak zorunluluğu duymuştu. Kendisi Hindu olduğu için Hind
dininin bozulmasına üzülüyordu, fakat sosyal gerçekleri görecek kadar ileri
görüşlü bir insan olduğundan reform yoluna gitmedi. 1930'da Hindistan'da yeni
bir mezhep olan Brahmoizmin temelini attı. Brahmo Samaj adı altında tanınan bu
hareket Hinduluk, Müslümanlık ve Hristiyanlığın ortaklaşa değerlerini bir çatı
altında toplamaktaydı. Bu yeni din, mucize ve kerameti bir yana iter, her şeye
egemen mutlak ve yanılmaz bir kuvvet yerine, bilgelik ve aşkın esin kaynağı
olan insan ve dünyayı kavrayan, yücelten bir varlığa inanır. Bu Tanrı
Upanishad'lardan alınan bir cümleyle tamamlanır: "Tektir ve biçimi yoktur,
ama binbir amaçla, binbir şekle girer.."
Brahmo Samaj'ın belli başlı sosyal ülküleri kardeşlik, ahlaklılık,
insanseverlik, kadınlığın yükseltilmesi, kastların kaldırılmasıdır. Bu
noktalarda klasik Hinduizmin karşısındadır. Rammahun Roy tarafından kurulan
Brahmo Samaj; Rabindranath Tagore'un babası ile Keshup Shandrasen tarafından
geliştirildi. Tagore'un bu yeni oluşturulan mezhepten etkilenmesi; 22 yaşında
yazmaya başladığı yıllara denk gelir. Bu yıllarda daha sonradan ilinti kuracağı
Avrupa kültürüne pek rastlanmaz.
O yıllarda Bengal Hindistan'ın her bakımdan canlı ve ileri bölgesiydi. Din,
edebiyat, politika alanlarında yeni görüşler beliriyordu. Kendisinden önce
edebiyatta yenilik yapmış olanlar olmasına rağmen, kendisini tutuculuktan
kurtaran ilk şair ve yazar olarak bilinir. İlk yazdığı "Sabah
Şarkısı" adlı şiiri yüzünden şiddetli eleştirilere maruz kalmıştır. Doğa
ve insan sevgisinin yoğun olduğu Kitan Jali'nin ünü dünyaya yayılmıştır.
Eserlerinde ince bir lirizmle, mistisizm harmanlanır.
Hindistan'ın İngiliz Emperyalizminin boyunduruğundan kurtulması için büyük
çabalar sarfetmiş ve bunu ılımlı bir üslupla yapmıştır. Edebiyat alanında ki
başkaldırısını yeterli bulmayıp gençliğin milliyetçi bir eğitimle
yetiştirilmesi amacıyla 1901'de Kalküta yakınlarında ki Balpur'da Sükun
Barınağı anlamına gelen Santiniketan adını verdiği bir okul kurdu. Bundan başka
Bangadorshan adıyla edebiyat dergisinin başyazarı oldu. 1924'de Batı ve Hint
geleneklerini kaynaştıran Vishna-Bharati Üniversitesi'nin oluşumuna yol açtı.
Bengalî dilinde yazdığı yapıtlarınının, hemen hemen hepsini kendisi İngilizceye
çevirdiği için, dünyanın onu hızlı tanıması kaçınılmaz oldu. 1913'te Romain
Rolland'ın çok övdüğü Gora adlı romanıyla Nobel Edebiyat Ödülü'nü aldı. Kitapta
Gora adlı bir gencin hayatından kesit sunulur. 1915 yılında İngiltere
"Sir" unvanını verdi. 1919, Hindistan tarihinde bir dönüm noktasıdır.
Amritsar Kıyımı, Gandi'nin ulusal önder olarak belirmesi bu yıl içinde
olmuştur. Gandi ve Tagore iki yakın dosttur. 21 Mart 1919'da çıkarılan bir
yasayla, yönetimin savaş döneminde kullanabildiği özel yetkileri barış
döneminde de elinde tutması sağlanıyordu. Irkçılık temellerine dayanılarak
çıkarılmış bir yasaydı. Gandi pasif direnişi gündeme getirdi. Kısa süre sonra,
13 Nisan'da Amritsar'da halktan 400 kişi öldürüldü, 2 bin kişi de yaralandı.
Altın Tapınak'a girilip Sihler'in üzerine ateş açıldı. Pencap'ta sıkıyönetim
ilan edildi. Tagore bir şeyler yapmak gerektiğine inanıyordu. Genel Vali Lord
Chelmsford'a bir mektup yazarak Sir unvanını geri verip, Gandi'ye destek oldu.
67 yaşında resim yapmaya başlamasıyla, kast ve emperyalist sistemlere
karşıtlığı ve üstün yeteneğiyle dünyanın sayılı şairleri arasına girmiştir. 7
Ağustos 1941'de doğduğu şehir Kalküta'da ölür.