5 yaşındayken Rahmetli dedem beni ilkokulun etrafında gezdirirken öğretmene, bu çocuğa bakar mısın ben bir camiye gidip geleceğim, burada amcaları ile kalmasına müsaade eder misin deyince, o da hay hay demiş. Kazım Kaya idi o zaman bizim köyün öğretmeni. Amcalarım Muzaffer, Habip ve Rahmetli Şişman ilkokula gidiyorlardı. Çocuk aklımla beni okula yazdılar sandım o kadar sevindim ki… Geçtim bir masaya oturdum ve sesimi çıkarmadan onları dinlemeye başladım.
O gün okul bitmişti. Zaten öğleden sonra idi. Ertesi gün sabah kalktım, anneme “ben okula gideceğim” o da “yavrum sen daha küçüksün senin iki senen daha var” dedi. Ben ona “dedem beni okula yazdı öğretmen bana bir yer gösterdi oraya oturdum ve bu gün de gideceğim” dedim ve okula gittim. Öğretmen yaramazlık yapmadığımı görünce çocuk heves etti ne olacak otursun, aksilik yaparsa evi yakın gönderirim şeklinde düşünmüş olacak ki bana bir şey demedi.
Böylece her gün okula gidip gelmeye başladım… Ve karne tatili gelince ben hariç herkese karne verilmiş tabii olarak. Bana karne verilmeyince ağlamaya başladım. Kazım Öğretmen “neden ağlıyorsun, sen kayıtlı değilsin” deyince ben de “kaydet o zaman, sen öğretmen değil misin? ” dedim çok güldü ve bana “Eğer ismini şu kâğıda yazarsan seni kaydedeceğim” dedi, çok sevindim ismimi yazdım ve alfabeyi ezberden okudum. Birkaç sınıf bir arada aynı ortamda ders yaptığından ikinci sınıfın konularını da dinlemiş ve şiirlerini ezberlemiştim. Bunları da anlatmaya başlayınca merak etti ve bana bir toplama işlemi sordu. Ben de hemen o toplamayı yaptım ona dedim ki “ben çarpım tablosunu biliyorum” ve ezberden okudum. Defterimizin arkasında yazılı olduğu için bir kaç kerre okumuş ve ezberlemiştim
Bunların hepsi birinci dönemde olmuştu yani ilk karne tatiline kadar. Böylece ilkokula 5 yaşında başladım ve 10 yaşında bitirdim ancak diploma merasiminde sorun çıktı; yaşım tutmuyor diye öğretmen bana beklemen lazım, 12 yaşında olduğun zaman gelirsin diplomanı alırsın demişti. Halbuki ilkokulu birinci bitirmiştim ve o zamanlar pekiyi ile diploma almak herkesin karı değildi. Sınıfımızda iki kişi pekiyi ile geçtik; biri bendim diğeri ise Ahmet Ağrali, onun da kafası matematikte süperdi. İstemeyerek de olsa öğretmen diplomamı vermek mecburiyetinde kaldı.
Babam beni ortaokula yazmadı çünkü küçüktüm ve yollar uzun demiş bu işten çekinmiş. O zamanlar herkes okumanın ne olduğunu bilmiyordu. Beni hafızlığa verdiler. Hafızlık yaparken okumaktan çok kaçardım bunun sebebi ise gözlerim yakını görmüyordu ve bunu ben dahi anlayamadım. Hocam anlayamadı, biraz okurdum kafam karışırdı sağa sola bakmaya başlardım. Benim için bu çocuk haylaz tembel okumak istemiyor elinden geldiği kadar bu işten kaytarmaya bakıyor derlerdi, ama bir kere karar verildi Mikdat Hafız olacak… Her akşam ders vermeye giderdim, ben okurdum hoca düzeltirdi ben okurdum hoca düzeltirdi derken ağzından kaptıklarımla hafız oldum. O da ben sanki kör okutuyorum diye yakınırdı. Hafızlık bitti, arapça öğrenmek için Çaykara Kur’an kursuna yazıldım, orada da aynı sorun ancak işi çaktırmadım hocamı dikkatli dinlerdim ve verdiği dersi o anda öğrenmiş oluyordum.
Üç sene devam ettim ve askerlik vakti geldi askere gittim, 1976’nın Şubatında askerliğim bitti ve mart ayında babamın isteği ile Hollanda’ya geldim. Burada Rahmetli Ahmet Amcam bana iş bulmak amacıyla bir kaç fabrikaya götürdü ancak “bunun lisanı yok, olsa işe alırdık” dediler. Bu olay bende yabancı dil öğrenme şevkini artırdı. Amcama “onlara söyle eğer lisan öğrenirsem beni işe alacaklarına söz verirler mi? ” dedim. Onlara söylemiş onlar da gülerek tabi dediler. Ben amcama dedim ki “şu kâğıda bu beyefendi ismini, telefonun yazsın ve sana söylediklerini de buraya yazsın ben lisan öğrendiğim zaman onu arayacağım.” O da memnuniyetle dedi ve eğer sen yeteri kadar Hollandaca öğrenirsen ve bizim o anda işçiye ihtiyacımız olursa seni işe alacağız diye yazdı ve beni savdılar.
Bu arada gözlük aldım, bana yeni bir dünya açıldı artık… Okumaya doymuyorum, elime ne geçerse okuyordum... Hollandaca öğrenmeye başladım; elime geçirdiğim Hollandaca Türkçe sözlüğü sahife sahife a dan z ye kadar 20 günde ezberledim. Bir nevi hafızlık yaptım, kırk günde Hollandacayı ana dilimden daha zengin bir kelime haznesiyle öğrendim. Artık okuyorum, yazıyorum ve konuşuyorum. Derhal o iş yerine gittim o Hollandalıyı buldum ve Hollandaca öğrendiğimi söyledim ve bana yazmış olduğu kâğıdı verdim. Adam inanamadı bu imkânsız demişti. Olamaz geçen buradaydın tek kelime bilmiyordun şimdi ise her şeye cevap verebilen konuşan birisin nasıl oldu? Ben de ona hafızlığı anlattım, nasıl hafız olunur ve nasıl ezberlediğimi, yine inanmadı. Ben ona şuradan yazmış olduğun bir yazı, bir bildiri bana verir misin dedim. Ne yapacaksın dedi. Sen ver dedim, o da verdi elime aldım şöyle iki kere okudum bir de göz geçirdim ona verdim ve dedim ki o verdiğin kâğıdı istersen yırt at ben onu ezberledim, hadi söyle bakalım dedi ben de ona onu okuyunca beni tebrik ederek işe aldı. Bana tahsilin ne dediler ben de utancımdan ortaokul mezunu dedim, ilkokul diyemedim. O halde sen liseye kaydol gece okulu üç yılda bitirirsin. Kayıt oldum bir ay sonra bana sen yanlış sınıfa kaydoldun, ikinci sınıftan başla dediler. İkinci sınıfa taşındım, iki ay sonra bana sen bu sınıfta her şeyi biliyorsun sen son sınıfa devam et dediler. Hülasa bir senede liseyi bitirdim. Bu arada İngilizceyi de öğrendim.
Artık insanlara fahri tercümanlık yapıyordum ve ara sıra da masraflarımı çıkarıyordum. Böylece Hollanda’da hem çalışıyor hem de birçok alanda sosyal faaliyetlere katılıyordum. 1991 yılında üniversiteye kaydoldum. Sıhhatim elvermediği için bitirmeye bir yıl kala bırakmak zorunda kaldım.
1977 yılında evlendim. Üçü kız, ikisi erkek beş çocuk sahibiyim. Çocukların hepsi Hollanda’da doğdu.
Şiir yazmak benim hobilerim arasında, küçük yaştan beri yazıyorum Türkiye de beni tanıyan çok şair arkadaşlarım var devamlı yazışırız
Mikdat BAL
20 Mart 2005 Hollanda
Nasipse bir kefen almaya geldim
Dokuzyüz elli dört şubat ayında
Trabzon Çaykara da dünyaya geldim
Dünya ya göz açar açmaz ağladım
Çünkü muvakketen kalmaya geldim
Ben ağlardım diğerleri gülerdi
Herkes bana uzun ömür dilerdi
Gelen gider bu ne biçim bir yerdi
Düşünce efkara dalmaya geldim
Fikrim zikrim ile hep düşüncedir
Hayat ne zevk sefa, ne eğlencedir
Dünya ya gelmenin sebebi nedir?
Bu soruya cevap bulmaya geldim
İyiyi kötüyü elekte süzdüm
Nefsimi zorladım arada üzdüm
Yaşadıkça bazı şeyleri çözdüm
Herkese faydalı olmaya geldim
Fanidir bu alem fani bu diyar
Görmedim kimseyi gençliğe doyar
Daha dün goncaydım bu gün ihtiyar
Önce açıp sonra solmaya geldim
Allaha ibadet ettikten sonra
Sayılı nefesler bittikten sonra
Mikdat der bu ömür geçtikten sonra
Nasipse bir kefen almaya geldim
Mikdat Bal
Başladı!
Dünyaya geldiğim anda ağladım
İlk sütümü içtim ölüm başladı
“Her can ölüm tadar” duydum çağladım
Eve hüzün saçtım yolum başladı
Bana sorulsaydı asla gelmezdim
Hayatı tatmazdım ve de ölmezdim
Ayakta durmayı bile bilmezdim
Öğrenmeye aç’tım ilim başladı
Köyümüz gözümde dünya gibiydi
İlkokul çağlarım hülya gibiydi
Çocukluk yıllarım rüya gibiydi
Gonca idim açtım gülüm başladı
Yaşım onsekizi aşmıştı artık
Bir sevda içime düşmüştü artık
Gönlüm bu dünyaya şaşmıştı artık
Gaf dağını geçtim çölüm başladı
Özendim ellere zarar eyledim
Terk-i diyâr edip firar eyledim
Başka bir vatanda karar eyledim
Gurbet ele göçtüm zulüm başladı
Gurbeti yurt ettim acep ne buldum
Yıllarca hasretle figanla doldum
Almancı, yabancı gurbetçi oldum
Yanlış bir rol seçtim filim başladı
Nefis gözümüzü çekip boyadı
Yaşım altmışlara geldi dayadı
Oyun eğlenceymiş dünya hayatı
Dümbelekten kaçtım tulum başladı
Hayat gerçeğimdir yazarım hazır
Gönlüm dop doludur pazarım hazır
Siparişi verdim mezarım hazır
Artık kefen biçtim salım başladı
Mikdat Bal
Eserleri
Kayda deger eserlerim yoktur
Ancak Ozan Mikdati'nin buralardan gelip geçtiği farkedilmemiş değildir, tanıyanlar tanımış, tanımayanlara da