Hz.Abdullah Bin Cahş(R.A)



Abdullah Bin Cahşİslam’da ilk tayin olunan emirdir. İlk sancak ona teslim edildi. İlk olarak “Emirul-müminin” sıfatı ona verildi.
İSLAM’IN İLK SANCAKTARI
Kureyş’in eza ve cefasından kurtulmak için Medine’ye hicret edenlerin ikincisidir. Hicretin ikinci senesinde Kureyşlilerin kervanını gözetlemek ve onlardan haberler almak için ashaptan sekiz on kişilik bir gurup seçildi. Abdullah Bin Cahş ve Sa’d Bin Ebi Vakkas (ra) da bunların içindeydi. Resulü Ekrem sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz sancağı Abdullah Bin Cahş (r a) a verdi ve “Açlığa ve susuzluğa en dayanıklı olanınızı size emir yapıyorum ‘ buyurdu. Böylece o bir müminler topluluğuna emir tayin edilen ilk kişi oldu. Resulü Ekrem Efendimiz Abdullah’a gideceği yönü açıkladı. Ona bir mektup verdi. İki gün sonra açmasını emretti. Mektupta şunlar yazılıydı:
Bu mektubu okuduğunda Mekke ile Taif arasındaki Nahle vadisine ininceye kadar yürü Orada Kureyş’i ve Kureyş kervanını gözetle ve bize onlar hakkında bilgi toplayıp getir.”
Mektubu iki gün sonra açıp okuyan Abdullah Bin Cahş (r.a.) “Resulullah ne derse yaparım. Onun emrini yerine getireceğim.” diyerek mektubu öpüp başına koydu. Arkadaşlarına da mektupta yazılanları bildirdi. Kimseyi kendisiyle gelmesi için zorlamayacağını söyledi. Onlar da hep birlikte , Allah Resulunun, senin gitmeni istediği yere biz de gideriz diye cevap verdiler. Yola koyuldular ve Nahle’ye vardılar. Kureyş kervanını gözetlemeye başladılar. Kervan da bu arada geçti. Abdullah Bin Cahş arkadaşlarıyla istişare etti. Kervana saldırıp bir kişiyi öldürdü, iki kişiyi de esir aldı. Diğerini yakalayamayıp , kaçırdılar. Kervanın mallarını ve esirleri Medine’ye götürdüler. Resulullah sallallahu aleyhi vesellem bu yapılanları son derece çirkin gördü ve onlara:
” Ben size Kureyş ile ilgili bir takım haberler toplamanızı ve kimseyi öldürmemenizi emretmiştim.” buyurdu.
Haklarında karar verinceye kadar esirleri bekletti. Kervan mallarını almadı. Abdullah Bin Cahş ve arkadaşları yaptıklarına pişman oldu. Zira yaptıkları sadece kendilerinde kalmıyordu. Kureyş’in eline fırsat vermişlerdi. Bu olaydan sonra Kureyşliler, Muhammed haram ayı helal kıldı. Haram ayda kan döküp ganimet aldı ve insanları esir etti.” diye aleyhte konuşmaya başladı. Bu haberleri duyan Bin Cahş, Resulullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimize söz getirdiği için çok üzülüyordu. Halkın arasına çıkamaz oldu. Emre itaatsizlikten utançlarından adeta yerin dibine giresi geliyordu. Öyle zor durumda vakitlerini geçiriyorlardı ki hayat onlara zindan olmuştu Bu sıkıntılar içerisinde yaşarken Allah Teala Peygamberine şu ayeti indirdi:
“Ey Muhammedi sana haram ayı, o aydaki, savaşı sorarlar. Deki O ayda savaşmak büyük suçtur. Allah yolundan alıkoymak, onu inkar etmek, Mescidi Haram’a engel olmak ve halkını oradan çıkarmak Allah katında daha büyük suçtur.” (Bakara, 217)
Bu ayet-i kerime nazil olunca Resulullah (s a) sevindi. Malları ganimet olarak kabul etti. Esirleri fidye karşılığında serbest bıraktı.
YİĞİTLİĞİN SEMBOLÜ
Abdullah Bin Cahş (r.a.) artık rahatlamıştı. İki Cihan Güneşi Efendimizin huzuruna çıkabilecekti. Yine onunla birlikte bulunabilecekti. Bu onun için büyük bir ikramdı. Bir müddet sonra Bedir Savaşı oldu. Abdullah Bin Cahş (r.a.) bu savaşta da kahramanca çarpıştı. O yiğitliğin sembolüydü.
SAHABİNİN YÜREK BURKAN DUASI
Onun Uhud harbinde gösterdiği kahramanlık dillere destan olmuştu. O gün Sad Bin Ebi Vakkas (r.a.) ile aralarında şöyle bir konuşma geçmiştir. Sa’d (r.a.) bu konuşmayı şöylenakleder:
” Uhud günü çarpışmaların çok şiddetlendiği bir andı Abdullah İbni Cahş yanıma sokuldu, elimden tuttu , beni bir kayanın dibine çekti ve “Şimdi burada sen dua et, ben amin diyeyim. Ben dua edeyim, sen amin de…'” dedi. Ben de peki dedim. Ben şöyle dua ettim:
“Allah’ım! benim karşıma çok kuvvetli çetin birini çıkar. Onunla kıyasıya çarpışayım, onu öldüreyim ve gazi olarak geri döneyim.” dedim. O da amin dedi. Sonra kendisi dua etmeye başladı ve şöyle yalvardı:
“Allah’ım! beni güçlü kuvvetli iyi vuruşan biriyle karşılaştır. Senin yolunda onunla kıyasıya vuruşayım ve onu öldüreyim. Sonra birisi beni şehit etsin, burnumu kulağımı kessin. Kanlar içinde senin huzuruna varayım. Sana kavuştuğumda. Sen bana “Abdullah! burnunu, kulaklarını ne yaptın” diye sorasın. Ben de Ya Rabbi ben onlarla çok kusur işledim. Senin huzuruna getirmeye utandım. Senin ve Peygamberinin yolunda onlar kesildi. Toza toprağa bulanarak huzuruna geldim, diyeyim” dedi.
Böyle bir duayı kendisi istediği ve önceden söz verdiğim için ben de amin dedim. Daha sonra kılıçlarımızı çektik, savaşa devam ettik. İkimiz de önümüze geleni öldürüyorduk. O yiğitçe çarpışarak düşman safları arasına daldı. Şehidlik özlemiyle hamle üstüne hamle yaptı. O kadar kahramanca çarpıştı ki, bir ara kılıcı kırıldı. Sevgili Peygamberimiz onu gördü ve hemen bir hurma dalı uzattı. Böylece savaşa devam etmesini istedi. O yiğit kahramanın elinde bu dal bir kılıç oldu, onunla vuruştu. Fakat kendisi de sayısız oklara maruz kaldı ve şehadet şerbetini içti. Kafirler onun cesedine hücum etti. Burnunu ve kulağını kesti. O, isteğine kavuşmuştu. Sevgili Peygamberimiz onu gözyaşları arasında “Şehidlerin Efendisi” Hazreti Hamza (r.a.) ile birlikte aynı yere defnetti.
Cenab-ı Hakk’tan onun gibi kahramanlık duygularıyla dolu olmayı ve şefaatlerine ermeyi niyaz ederiz. Amin.
Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, 1995 – Mayıs, Sayı: 111, Sayfa: 026