Nasılsa ismini duymuş ki bendegânından, Hüsâm Efendi’yi aldırmak istemiş Sultan. İrâdeler geledursun, o, i’tizâr ederek, Saray civârına yaklaşmamış, değil gitmek. Bu izz ü nâz üzerinden epey zaman geçmiş; Günün birinde, Beşiktaş taraflarında bir iş, Sürüklemiş o havâlîye Mesnevî-hânı. Duyunca vak’ayı Abdülmecîd’in erkânı, «Çağırtalım mı? » demişler; «evet» demiş, Hünkâr; Takım takım yola çıkmış hemen silâhşorlar.
Hüsâm Efendi henüz Dolmabahçe’lerde iken, Gelip yetişmiş adamlar, üçer beşer, geriden. — Efendimiz bizi gönderdi, çok selâm ediyor; «Görüşmek istiyorum, kendi istemez mi? » diyor. Uzun değil ki saray, işte dört adımlık yer; Hemen dönün, gidelim, hiç düşünmeyin bu sefer! Dönün, ricâ ederiz... — Dinleyin, sabırlı olun: Ben elli beş senedir teptiğim yegâne yolun, Henüz sonundan uzakken, tükendi gitti ömür; Tutup da bir geri döndüm mü, yandığım gündür!